PSİKO 101 / PAUL KLEINMAN / KİTAP ALINTILARI

 





1. Yeni bir davranışı öğrenmede sabit oranlı pekiştirme düzeni her zaman en iyisidir. Ama, bir davranışın uzun süre kalıcı olmasını ve sönmeye direnmesini istiyorsanız o zaman değişken aralıklı pekiştirme düzenini tercih etmelisiniz.

 

 

2. Freud hislerimizin, inançlarımızın, içgüdüsel arzularımızın ve duygularımızın bilinçaltında gömülü olduğunu ve bu yüzden bilince kapalı olduğunu söyler. Bununla beraber Freud, bilinç ve bilinçaltı kategorisinin ötesinde bilincin de seviyeleri olduğunu ileri sürer.

 

3. Anna Freud daha çok çocuk psikanaliz alanının yaratıcısı olarak bilinir. Çocuk psikolojisine önemli katkılarda bulunmuştur. Anna Freud, çocukların tedavisine yönelik farklı metotlar geliştirmesiyle de bilinir. 1923 yılında, herhangi bir üniversite derecesi olmadan, Viyana'da çocuklara yönelik psikanalitik hekimlik uygulamasına başladı ve aynı zamanda Viyana Psikanaliz Topluluğu’na başkanlık etti.

 


4. Kohlberg, 1967 yılına gelindiğinde, Harvard Üniversitesi'nde eğitim ve sosyal psikoloji profesörü olmuş ve geliştirdiği Ahlaki Gelişimin Evreleri Kuramı vesilesiyle tanınan ve saygı duyulan biri haline gelmişti.

 

5. Kohlberg'in Ahlaki Gelişim Kuramı, İsviçreli psikolog Jean Piaget'in çalışmasının biraz değiştirilmiş haliydi. Piaget, ahlaki gelişimi iki evreli bir süreç olarak tanımlarken, Kohlberg bu gelişimi üç seviye içerisinde 6 evreden oluşan bir süreç olarak formüle etti. Kohlberg, ahlaki gelişimin ömür boyu devam eden bir süreç olduğunu ileri sürer.

 

6. Stanley Milgram, belki de en çok, oldukça tartışmalı olan itaat deneyi ile tanınmaktadır.

 

7.Adler'e göre kişilik ve davranış, insanların bu aşağılık kompleksinin üstesinden gelme çabaları sonucu ortaya çıkar.

 

8. Freud, insanları belli şekilde davranmaya sürükleyen evrensel biyolojik faktörlere inanırken, Alfred Adler ise davranışın bireylerin deneyimine, çevresel ve toplumsal faktörlere dayandığına inanıyordu. Ona göre 'kişilik' ses giye ilişkin, mesleki ve toplumsal güçlerin yüzleşmesiyle şekilleniyordu. Adler'e göre her kişi eşsizdir; önceki hiçbir kuram her insana uygulanamaz. Bu yüzden Adler, kendi kuramını 'Bireysel Psikoloji' olarak adlandırır.

 

9. Adler, kişinin davranışlarının arkasındaki itici güçlerin, adına üstünlük dediği kişisel kazanç arzusu ve yine adına başarı dediği toplumsal yarar arzusu olduğuna katı bir şekilde inanıyordu. Tüm insanlar küçük, hassas ve yetersiz bir bedenle dünyaya gelir, bu yüzden aşağılık kompleksi geliştiririz ve bu duyguların üstesinden gelmek için çaba gösteririz. Üstünlük çabası içerisinde olan insanlar başkalarını pek düşünmezler, sadece kendi menfaatlerine yoğunlaşırlar ve bu yüzden psikolojik olarak sağlıksızdı lar. Başarı çabası içerisinde olan insanlar ise bunu kendi kimliklerini kaybetmeden, tüm insanlık için yaparlar ve bu yüzden psikolojik olarak sağlıklıdırlar.

 

10. Aşağılık Kompleksi: Kısmen ya da tamamen bilinçaltında yer alan aşağılık duygusu ya da değersizlik hissi. Bu hislerin aşırı derecede telafi edilmesi nevrotik belirtilere yol açar.

 

Üstünlük Kompleksi: Aşağılık kompleksini yenmek için var olan bastırıcı duygular.

 





11. Her ne kadar kişi bunu fark etmese de grupların insan davranışlarının üzerinde güçlü ve dramatik bir etkisi vardır. Herkes başka insanların yanındayken, tek başına olduğu zamanlardan daha farklı davranır.

 

12. Bir insan yalnızken daha rahattır ve davranışlarının nasıl göründüğüyle ilgilenmiyordur. Bu sosyal psikolojinin en temel kuramıdır. Ortama sadece bir kişi bile girecek olursa, davranışlar değişmeye başlar ve insanlar etraflarında nelerin gerçekleştiğinin daha fazla farkında olurlar. Sonuç olarak, yapılan çalışmalar bir insanın basit ya da iyi öğrenilmiş şeyleri başkalarının huzurunda daha iyi bir performans göstererek yaptığını gösteriyor.

 

Bununla birlikte, başka bir insanın yanında zor ya da yeni bir şey yapmaya kalkışınca performans seviyesi düşmektedir. Bu, ´sosyal kolaylaştırma' olarak bilinir: Başka insanların varlığında daha çok uğraşıyoruz ama yeni ve zor işlere gelince başka insanların huzurunda performans seviyemiz düşüyor

 

13. Zimbardo, 'Stanford Hapishane Deneyi' adlı ünlü çalışmasını da 1971 yılında bu üniversitede gerçekleştirmişti. Her ne kadar Zimbardo daha çok bu deneyiyle bilinse de o aynı zamanda kahramanlık, utangaçlık ve kült davranışı gibi konularda da deneyler yapmış, elliden fazla kitap yayımlamıştır.

 

14. 2002 yılında Amerikan Psikoloji Derneği'ne başkanlık eden Zimbardo, aynı zamanda 'Kahramanlık Hayal Gücü Projesi'nin (Heroic Imagination Project) kurucusudur. Projenin amacı kahramanca davranışları cesaretlendirmek ve bazı insanları kötü davranışa bazı insanları da iyi davranışa yönelten şeyin ne olduğunu anlamaktır.

 

15. Uyum iki ana sebepten dolayı ortaya çıkar: İnsanlar ya gruba uymak, orda kendine bir yer bulmak için (normatif etki) ya da grubun daha fazla bilgili ve olayı kendilerinden daha iyi anladıklarına inandıkları için uyum gösterirler. Her iki etki de grupta yer alan bireylere çok kuvvetli etkiler yapar.

 

16. Watson, çocukların hayvanlardan daha karmaşık varlıklar olduğunu; ama her ikisinin davranışlarının aynı prensiplere tabii olduğuna inanır. Watson her hayvanın, içinde bulundukların durumlara ve deneyimlerle şekillenen sinir yollarına (wiring) göre karşılık veren çok karmaşık birer mekanizma olduğuna inanır.

 

17. Davranışçılıkta insanın pasif olduğuna ve koşullandırma (hem klasik hem de edimsel) yoluyla çevresel uyarıcılara karşılık verdiğine inanılır. Özü itibarıyla, birey temiz bir sayfadır ve davranışları olumlu ya da olumsuz pekiştirmenin sonucudur. Davranış gözlemlenebildiği için veri toplayıp ölçmek kolaydır. Davranışçılık şu an, 20. yüzyıl ortalarında olduğu kadar popüler olmasa da ebeveynlik metotlarında, öğretme metotlarında, hayvan eğitiminde ve insanlarda zararlı ya da uyumsuz uygulamaları değiştirmede etkisini devam ettirmektedir.

 

18. UYARICI GENELLEMESİ: Deneğin asıl uyarıcıyla aynı olmayan ama benzer olan diğer uyarıcılara tepki göstermesiyle ortaya çıkan durum.

 

19. 1970'te psikolog Richard Gregory, algının yapıcı olduğunu ve kişi bir şeye baktığında onun hakkında önceki bilgilerini kullanarak algıya dayalı bir varsayımda bulunduğunu ve bu varsayımların çoğunlukla hep doğru olduğunu iddia etmiştir. Yukarıdan aşağı işlem, şekil tanımaya ve bağlamsal bilgiye dayanır. Örneğin, birinin kötü el yazısını okumaya çalışıyorsan tek bir kelimeyi anlamak bütün bir cümleyi anlamaktan daha zor olacaktır; ama, diğer kelimeler bağlam sağlayarak anlamanda yardımcı olacaktır.

 

20. Gregory, göze ulaşan bilginin yaklaşık yüzde 90'ının beyne ulaşamadan kaybolduğunu hesaplamıştır. Beyin bundan sonra bir gerçeklik algısı oluşturmak için geçmiş deneyimleri kullanıyor.

 




21. Gibson, çevremizde yeterli bilgi bulunması sebebiyle dünyanın çok dolaysız bir yoldan algılanabileceğini söylüyor. Gibson'ın tabandan yukarı işleminde alınan bilginin yorumlanması ya da işlenmesi yoktur; çünkü bu bilgi yeterince detaylıdır zaten. Bu savı desteklemek için kişi şu senaryoyu düşünebilir: hızlı hareket eden bir trende oturuyorsun ve sen yolculuk ederken sana daha yakın olan nesneler uzak olanlardan daha hızlı geçiyor. Uzaktaki nesnelerin uzaklıkları göreli hızlarından yola çıkarak anlaşılabilir. Tabandan yukarı işlemde algı, uyarıcının kendisiyle başlar ve tek bir yönde analiz edilir. Bu ham duyusal bilginin gittikçe karmaşıklaşan analizlere basitçe parçalanmasıdır.

 

22. Gibson, İkinci Dünya Savaşı sırasında pilotlarla derinlik algısı üzerine çalıştıktan sonra yüzeylerin nesneleri birbirinden ayırabilecek özelliklere sahip olmasından dolayı yüzey algısının hem derinlik hem de mekân algısından daha önemli olduğu sonucuna vardı. Gibson, bir nesnenin işlevini anlamanın (Örneğin nesneye oturuluyor mu, bir parçası nesne atılıyor mu ya da taşınıyor mu?) algının olduğunu iddia eder.

 


23. Optik Akış Desenleri

 

Optik dizilişte bir akış ya da değişiklik yoksa algılayan statiktir. Eğer değişim ya da akış varsa algılayıcı hareketlidir.

 

Akış ya belli bir noktadan gelir ya da belli bir noktaya hareket eder. Algılayıcı hareketin merkezine bakarak, akışın hangi yöne hareket ettiğini anlayabilir. Eğer akış belli bir noktaya doğru hareket ediyorsa algılayıcı ondan daha uzağa hareket etmektedir; ama eğer akış belli bir noktadan geliyorsa algılayıcı ona doğru hareket ediyordur.

 

24. Bir nesneye yaklaştığınızda dokusu genişler, ondan uzaklaştığınızdaysa dokusu küçülür.

 

25. 1920'lerde Max Wertheimer, Kurt Koffka ve Wolfgang Kohler tarafından kurulan Gestalt Psikolojisi, davranış ve zihnin karışıklıklarının ayrı değil bir bütün olarak çalışılması gerektiği fikrine dayanan düşünce ekolüdür; çünkü insanlar genelde olayları böyle yaşarlar.

 

Gestalt Psikolojisi, bütünün kendisini oluşturan parçaların toplamıyla aynı şey olmadığını savunur. Bu düşünceyle, Gestalt psikologları algısal düzeni bir dizi ilkeye ayırmakta ve küçük nesnelerin nasıl birleşip büyük nesneleri oluşturduğunu açıklayabilmektedirler. Aynı düşünceyi kullanarak, Gestalt terapisi bireyin daha bütün ya da daha farkında olmasını sağlamak için davranışa, konuşmaya ve bireyin etrafındaki dünyayı nasıl deneyimlediğine bakar.

 

 

26. Benzerlik Yasası

 

İnsanlar benzer olan nesneleri bir grupta toplamaya meyillidirler.

 

27. Pragnanz Yasası

 

Almancada 'pragnanz' kelimesi 'güzel görünüş' anlamına gelir. Pragnanz Yasası, nesneleri olabildikleri en basit şekilde gördüğümüzü söyler.

 

28. Yakınlık Yasası

 

Yakınlık Yasası, nesneler birbirine yakınken insanların onları beraber gruplandırmaya meyilli olduğunu söyler.

 

29. Devamlılık Yasası

 

Devamlılık Yasası, insanların noktalar eğik ya da düz çizgilerle birbirine bağlanmış gibi olduğu zaman en pürüzsüz yolu bulabileceğini söyler. Bu çizgiler ayrı ayrı çizgiler ve açılar gibi görünmektense sanki birbiriyle bağlantılı olmalıymış gibi gözükür/algılanır.

 

30.Tamamlama Yasası

 

Tamamlama Yasası, nesneler gruplandırılmışken gruplandırmanın bir bütün olarak görülmesi için beynimizin aradaki boşlukları doldurmaya eğilimli olduğunu söyler.

 

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar