Karanlığa Yolculuk Gerçek Suç Öyküleri ve Başka Karanlık İşler / Prof. Dr. Sevil Atasoy



1.Sung Tz’u, bundan tam 762 yıl önce yazdığı Hsi Yuan Çi Lu (Hataları Yıkamak) adlı kitabında, bir çeltik tarlasında bıçaklanarak öldürülen adamın öyküsünü anlatır. Cesedin bulunuşunun ertesi günü, Sung Tz’u, köylülere ellerindeki orakları yere bırakmalarını söyler. Sinekler oraklardan birine üşüşünce, Sung Tz’u katilin kim olduğunu bulur. (Ölenin küçük bir doku parçası, bıçağın üzerinde kalmış olsa gerek.) Yazarın anlattığına göre, köylü hem suçunu itiraf eder, hem de öylesine şaşalar ki “kafasını yerlere vurur”..


2.Ortaçağ boyunca, kurtçuklar ile kadavraların ilişkisinden ya da erişkin sineklerin cesetlere bıraktığı yumurtalardan bir sonuç çıkaran olmadığı gibi, bu canlıların hemen orada, ölü bedenden yaratıldığı sanılırdı.


3.Böcekbilimciler, ölümden sonra geçen sürenin hesaplanmasında, geleneksel olarak başlıca iki veri kullanmıştır: 1) Ceset üzerindeki larvaların yaşı ve 2) cesede hangi böceğin, hangisinden önce geldiğinin bilgisi.


4.Çin’de, damar yoluyla uyuşturucu kullananlar arasında ilk HIV vakası 1989 yılında Yunnan eyaletinde görülmüştür.


5.Serial Murderers and Their Victims (Seri Katiller ve Kurbanları) adlı kitabında 62 Amerikalı kadın seri katili değerlendiren Kaliforniya Üniversitesi’nden kriminolog Eric Hickey, bunların toplamda 400-600 kişiyi öldürdüklerini, genellikle tek başına hareket eden ve geç yaşta öldürmeye başlayan dul ya da hemşireler olduklarını, öldürmeye başlamadan önce başkaca bir suçlarının bulunmadığını, erkek katillere göre çok daha zor yakalandıklarını ve cinayetlerinde zehir ya da ilaçları tercih ettiklerini kaydeder. Aynı alandaki bir başka araştırıcı olan Michael Kellerher, kadın seri katillerin genellikle para ve statü için öldürdüğü, bu işi en az on yıl sürdürebildiği, sabırlı ve organize oldukları, zehir kullandıkları sonucuna varır.


6. The New Predator: Woman Who Kill’ün (Yeni Avcı: Öldüren Kadınlar) yazarı, Deborah Schurman-Kauflin ise, yaşamöykülerini incelediği kadın seri katillerin büyük bir bölümünün çocukluklarında hayvanlara kötü davrandıklarının altını çizer. Terk edilme, cinsel istismar, aşırı disiplin birçoğunun ortak geçmişidir. Bu arada, çok sayıda kadının, cinayetlerinde erkekleri kullandıkları, böylelikle yakalanmak ve hapse girmekten kurtulmaya çalıştıkları (belki de kurtuldukları) unutulmamalı.


7. Popüler kültürde, eşlerini ve yakın aile bireylerini öldüren kadınlara, “Karadul” denir. Nedeni, bu adı taşıyan, Theridiidae familyasından, 1 santim kadar uzunluğunda, parlak siyah renkteki dişi örümceğin (Latrodectus mactans), eşleşmeden sonra çoğu kez erkeğini yemesidir. 


8.Kim Rossmo, Japonya yolculuğu sırasında Tokyo ile Osaka’yı birbirine bağlayan Kurşun Tren’in bir peçetesine çiziktirdiği matematiksel algoritmayla, sadece bunun mümkün olduğunu kanıtlamakla kalmadı, pek çok polis teşkilatının binlerce suçluyu yakalamasını sağlayacak “coğrafi profilleme”nin de kurucusu oldu.


9.Senkop, adli tıp uzmanlarının işin içinden çıkamadıklarında sarıldıkları sihirli bir sözcük. “Kan görme”den “yakası sıkı gömlek baskısı”na, “korku”dan “kan şekeri düşmesi”ne kadar çeşitli durumlarda (tabii, beyin tümörlerinde, beyin damarlarındaki kusurlarda da) ortaya çıkan, birden beliren geçici bilinç kaybı, bayılma olarak tanımlanır.


10.Bilim, tıpkı göz rengi gibi, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin kişisel bir tercih olmadığını ve DNA’sında kayıtlı biyolojik bir gerçek olduğunu kanıtlıyor. Bu nedenle, eşcinselliğin teşvik edilebilmesi tıbben mümkün değil.



11.Günümüzde, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğinin kişisel bir tercih olmadığı, bir yandan çok sayıda genetik faktörün, diğer yandan doğum öncesi ve sonrasında karşılaşılan metabolik etkenlerin (örneğin hormonların) bir bileşkesi olduğu, bu nedenle basit Mendel kurallarına uymadan bir kuşaktan diğerine aktarıldığı kabul ediliyor. Kısacası, on yıl önce sanıldığı gibi tek bir “gey geni” yok (Mustanski, 2005).

12. Çok miktarda sigara içmelerine rağmen, Asyalılarda kalp-damar hastalıklarının ve kanserin, Batı’ya oranla daha az görülmesini, bir diğer deyişle “Asya çelişkisi”ni, Yale Tıp Fakültesi Damar Cerrahisi Başkanı Prof. Dr. Bauer Sumpio, içilen fazla miktarda yeşil çaya bağlıyor.

13.Yaşları kırk ile yetmiş dokuz arasında değişen 40 000’den fazla Japon’u izleyen Dr. Şiniçi Kuriyama da, fazla yeşil çay içenlerin kalp-damar hastalıklarından daha geç öldüklerini kaydediyor.

14.EPO’yla doping yapıldığı ilk kez 1998’de, bir rastlantı eseri ortaya çıkmıştı. Fransız gümrükçüler, Belçika’ya geçmekte olan Festina bisiklet takımının fizyoterapisti Willy Voet’un bagajını açtırmasaydı eğer, otomobilinde taşıdığı büyüme hormonu, testosteron, uyuşturucu madde, amfetamin ve sayısız enjektörle birlikte EPO bulunmayacak ve bunun dopingde kullanıldığını kim bilir ne zaman öğrenecektik?

15.WADA’nın tanımlamasına göre gen dopingi, tedavi amacını taşımayan ve performans artırmaya yönelik olarak, insan organizmasına yabancı genlerin sokulması ya da kişinin kendi genlerinin değişikliğe uğratılmasıdır.

16.Steganografi olarak adlandırılan bilgi gizleme, şifrelemeden farklıdır, baktığınızda göl manzarası gibi duran bir fotoğrafın içine bir fabrika planı gizlenebilir.

17.Dünyanın neredeyse her yerinde, tıpkı Türk Ceza Kanunu’nun 102. ve izleyen maddelerinde tanımlandığı biçimde, “Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar”ın bir eğitici ya da öğretici tarafından işlenmesi, cezayı ağırlaştıran nedenler arasında yer alır.

18. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, bir yılda yaklaşık 10-20 milyon kişi intihar girişiminde bulunuyor ve her 35-40 saniyede bir kişi yaşamını yitiriyor.

19.Talyum zehirlenmesi, bulantı, kusma, ishal, sinir uçlarında ağrılı duyarlılık, vücutta kızarıklıklar ve saç dökülmesiyle kendini gösterir.

20.Ünlü polisiye yazarı Agatha Christie zehir bilgisini, İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1939’dan 1945’e kadar çalıştığı Londra Üniversitesi Hastanesi’nin eczanesine borçludur. Cinayet silahı olarak talyumun kullanılabileceğini de, bu eczanenin sorumlusu Harold Davis’ten öğrenmiştir.


21.İnsan kokusunun, DNA kadar bize özgü olduğu ve hiçbir sabun, parfüm ya da beslenme biçimiyle değiştirilemeyeceği ve kokunun, hava geçirmez cam kavanoz gibi çok basit bir düzenekte bile, en az elli yıl korunduğu kanıtlanmıştır. 

22.Erkekler, genellikle adam öldürme yüzünden idam edilirken, Avrupalı kadınlar, yenidoğan bebeklerini öldürdüklerinde ya da hırsızlık yaptıklarında da ölüm cezasına çarptırılırdı.

23.Yasalar, suç işleyen kişiye ceza verilebilmesi için, işlediği suça karşı “ceza sorumluluğunun” bulunmasını, bir başka deyişle suçun işlenişi sırasında irade, bilinç ve hareket özgürlüğünün bulunmasını şart koşar. Bu nedenle, belli bir yaştan küçük olanlara, akıl hastalarına, geçici bir nedenle ya da irade dışı alınan alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle, eyleminin hukuki anlam ve sonuçlarını algılayamayanlara ceza verilmez.

24.Özgür irade ile genetik determinizm arasındaki ikilemin, duruşma salonlarına yansıması, 1968’de ünlü tıp dergisi The Lancet’te yayımlanan bir araştırmayla başlar. Kundaklama suçu işlemiş ve bilirkişi raporlarıyla ceza sorumluluğu bulunmadığı belgelenmiş 155 Danimarkalı erkeğin kromozomlarını inceleyen bu çalışma, suçlular arasında XYY kromozom anomalisine rastlanma sıklığını, normalden on iki kat fazla bulmuştur. Bu veri, XY olması gerektiği halde, bir yerine iki Y kromozomu taşıyan erkeklerin “daha fazla erkek” olduğu, bu kalıtımsal kusurun kişiyi, elinde olmadan, şiddet göstermeye ve suç işlemeye yönlendirdiği şeklinde yorumlanmıştır.

25. XYY ile suç arasında ilişki bulunabileceği ve özgür iradeyi ortadan kaldırabileceği kuşkusu on yıl kadar sürmüş, 1976’da Science dergisinde yayımlanan bir araştırmayla tamamen son bulmuştur. ABD ve Danimarka’daki yedi üniversitenin işbirliğinde yürütülen, binlerce erkeğin incelendiği çalışmada, Herman A. Witkin ve on arkadaşı, suç işleyenlerde XYY kadar, XXY anomalisine de rastlandığını ortaya çıkarmış ve bu kusurların şiddete değil, ama zekâ geriliğine yol açtığını kanıtlayarak, yıllardır kafaları karıştıran bir konuya son noktayı koymuştur.

26. İnsan davranışı, birden fazla genin ve en az onlar kadar, çevrenin kontrolü altındadır; belirli bir geni taşıması, mutlaka uyuşturucu kullanacağını, şiddete başvuracağını, ırza geçeceğini, intihar edeceğini, adam öldüreceğini göstermez. Sadece, koşullar uygun olduğunda, bu davranışlara daha yatkın olduğuna işaret eder.

27. Dövülen çocukların, büyüdüklerinde şiddete ve suça yatkın olmalarının bir genetik temeli bulunduğu artık biliniyor. Bu durumdan sorumlu tutulan genlerin başında MAOA geni bulunuyor. Bu genin, basitçe “uzun” ve “kısa” diye adlandırabileceğimiz iki şekli var. Uzun şeklini taşıyanlar, çocukluklarında fena muameleyle karşılaşsalar bile ileride şiddet göstermiyor, antisosyal davranışlar sergilemiyorlar. Kısa şeklini taşıyanlar ise, risk altında. Dayak yerlerse, onlar da ileri yaşlarda şiddet gösteriyorlar. Buna karşılık, huzurlu bir ortamda büyürlerse, antisosyal davranışlar gözlenmiyor.

28. Çocuğun cinsiyetini baba belirlerken, şiddet gösterme riskini taşıyıp taşımayacağına anne karar veriyor.

29. Soğuk sularda seyreden gemiciler, istenmeyen durumlardaki en büyük tehlikenin boğulmak değil, hipotermi (vücut sıcaklığının 35 derecenin altına düşmesi) olduğunu iyi bilir. 5 derecelik suda bir saatten, buzlu suda 45 dakikadan fazla kalanın yaşama şansı yok gibidir. Elbette suya düşenin boyu, kilosu, yağ oranı, genel sağlık durumu, giysileri ve yaşı önemlidir ama, çokça yenen yemek, bolca içilen alkollü içki, çırpıntılı su ve atılan kulaçlar ölümü hızlandırır.

30.Ulusal ve uluslararası nitelikte kadın ve çocuk kaçakçılığı, Çin Halk Cumhuriyeti’nin başını çok ağrıtıyor. Bu çerçevede Çin, sadece kaynak ülke değil, hem transit, hem de bir hedef ülke. Çinli kadınlar, genellikle sahte vaatlerle, Malezya, Tayland, İngiltere, ABD, Avustralya, Avrupa, Kanada, Japonya, İtalya, Myanmar, Singapur, Güney Afrika ve Tayvan’a götürülüyor, buralarda ya seks endüstrisinde ya da işçi olarak çalışmaya zorlanıyor. Benzer şekilde, Çinli çocuklar da kaçırılarak ya da ailelerine para gönderileceği vaadiyle, benzer amaçlarla bu ülkelere götürülüyor. Öte yandan Moğolistan, Myanmar, Kuzey Kore, Rusya, Vietnam, Ukrayna ve Laos çocukları ve kadınları da Çin’e getirilip, 300-1 500 TL karşılığında satılıyor. Yılda 10 000-20 000 kadar çocuk ve kadının, Çin’in bir bölgesinden diğerine kaçırıldığı da biliniyor.



31. 1800’lerin sonlarında Çin, bir yandan kendi topraklarında ekilen haşhaş, diğer yandan bir türlü yasaklayamadığı ve önce İngilizlerle, ardından hem İngiliz hem de Fransızlarla savaşmak zorunda kaldığı afyon ticareti yüzünden, 13,5 milyon vatandaşının yılda 38 000 ton afyon tükettiği bir batağa sürüklenmişti. Protestan ve Katolik din adamlarının baskısı sayesinde, İngilizler, Hindistan’dan alıp Çin’e götürdükleri afyon miktarını ciddi biçimde azalttılar. Aynı yıllarda, Filipin adalarını İspanyollardan satın alan ve önemli sayıda afyon bağımlısı Filipinli’nin yanı sıra, Çinlilere, yılda 130 ton afyon satan onlarca şirketle karşılaşan Amerikalılar, uyuşturucuyla mücadeleyi küresel politikalarla yürütmeye karar verdiler ve 1909 şubat ayı boyunca Şanghay’da toplanan ilk Afyon Komisyonu’nun öncüsü oldular. 26 şubat 1909 cuma günü, “Afyonun tıbbi amaçlar dışındaki kullanımını yasaklayacağız” dediler.

Davet edilen on dört ülkeden sadece biri, bu karara katılamadı: İkinci Meşrutiyet ilan edilmişti, huzursuzluklar giderek artıyordu, II. Abdülhamid’in otuz üç yıllık saltanatı sona ermek üzereydi. Önemli bir afyon üreticisi olduğumuz ve Lennep, Dutil, Wissing’ler gibi İzmir’de yerleşik Hollandalı aile şirketleri aracılığıyla Hindistan’ın doğusundaki ülkelere sattığımız halde, Osmanlıların, doğal olarak afyondan çok daha önemli kaygıları vardı. Bu nedenle Türkiye, Şanghay’daki 100. yıl kutlamalarına davet edilen ülkeler arasında yer almadı ve 26 şubat 2009 tarihli Şanghay Deklarasyonu’nu imzalamadı.

32. Yeryüzündeki her yirmi kişiden birinin, son bir yıl içinde, en az bir kez yasadışı bir madde kullandığı hesaplanıyor. Yasadışı ekim ve üretimin yapıldığı ülkeler ile kaçakçılık yolları üzerinde bulunan yerlerde, bu oran çok daha yüksek.

33. Resmi verilere göre, giderek daha fazla Şanghaylı kadın, uyuşturucu bağımlısı oluyor. Üstelik, madde kullanma yaşı da düşüyor. Çinli yetkililer, “bağımlı” teriminden, madde kullanırken iki kez yakalananı anlıyorlar. Bu kişiler, hemen zorunlu tedaviye alınıyor. Bağımlılıkla mücadele edebilmek amacıyla polis, okullarda, madde etkisi altında olanların video kayıtlarını gösteriyor.

34.Şanghay Uyuşturucuyla Mücadele Komisyonu, geçtiğimiz yıllarda uyuşturucu bağımlılarının yüzde 22-24’ünün kadın olduğunu, bu yıl oranın yüzde 25’i aştığını bildiriyor. Şanghay hastanelerine kayıtlı 33 000 kadar bağımlı olduğuna göre, kentte 10 000’e yakın kadın esrar, eroin, metamfetamin ya da kokain kullanıyor demektir.

35.Genetik elbette bir risk faktörü oluşturabilir, ancak hayvanı tehlikeli kılacak olan, ne şekilde eğitildiğidir. Tıpkı insan yavrusundaki gibi.

Yorumlar

Popüler Yayınlar