etkili insanların 7 alışkanlığı stephen covey - KİTAP ALINTILARI- -2-
1. Olgunluk, cesaretle düşüncelilik arasındaki dengedir. Kişi, duygu ve inançlarını, başkalarının duygu ve inançlarına gösterdiği düşüncelilikle dengeleyerek ifade edebiliyorsa, olgundur; özellikle de konu her iki taraf için önemliyse.
2. Liderliğin
temel görevi, tüm paydaşların yaşam standartını ve kalitesini yükseltmektir.
3. Kazan/Kazan
seçeneği için yalnız iyi değil, cesaretli de olmanız gerekir. Yalnız empatik
değil, güvenli de olmanız gerekir. Yalnız duyarlı ve düşünceli değil, yürekli
de olmanız gerekir. Bunu yapmak; yani, cesaretle düşüncelilik arasında denge
kurmak, gerçek olgunluğun özü ve Kazan/Kazan’ın da temelidir.
4. Gerçek
olgunluğun göstergesi dengedir. Ona sahipsem, dinleyebilir, empati göstererek
anlayabilir, ama aynı zamanda cesaretle karşı da çıkabilirim.
5. Kıtlık Zihniyeti, hayatın sıfır-toplam
paradigmasıdır; birinin kazancının, ötekinin kaybı olduğu varsayımına dayanır.
Kıtlık Zihniyeti’ne sahip insanlar, şöhret ve başarıyı, güç ya da kazancı,
bunların sağlanmasına yardım eden kişilerle bile paylaşmakta zorluk çekerler.
Ayrıca başkalarının –hatta bazen özellikle kendi
aile üyelerinin ya da yakın dost ve ortaklarının– başarılarına sevinmekte de
zorlanırlar. Birisi özel bir itibar ya da şans eseri bir şey kazandığında veya
dikkat çekici bir başarıya ulaştığında, kendilerinden bir şey alınmış gibi
hissederler.
6. Kıtlık
Zihniyeti’ne sahip biri, çoğu zaman gizlice başkalarının şansının yaver
gitmemesini umar; korkunç değilse de, “hadlerini bildirecek” kadar, kabul
edilebilir düzeyde kısmetsiz olmalarını diler. Her zaman kıyaslar, her zaman
yarışır. Kendi değer duygusunu artırmak için, bütün enerjisini nesnelere ya da
diğer insanlara sahip çıkmaya harcar.
7. Bolluk
Zihniyeti, derin bir kişisel değer ve güvenlik duygusundan kaynaklanır. Bu,
ortada herkese yetecek kadar bir şeyler olduğu paradigmasıdır. İtibarın,
şöhretin, kazancın ve karar alımının paylaşılmasıyla sonuçlanır. Olanaklara,
seçeneklere, alternatiflere ve yaratıcılığa yol açar.
8. Genel
Zafer, başkalarını yenerek zafer kazanmak anlamına gelmez. İlgili herkese yarar
sağlayan etkili ilişkilerde başarılı olmak demektir. Genel Zafer, birlikte
çalışmak, birlikte iletişim kurmak, aynı insanların bağımsızca çalışarak
yapamayacakları şeyleri birlikte gerçekleştirmek anlamına gelir. Genel Zafer,
Bolluk Zihniyeti paradigmasının bir uzantısıdır.
9. Güven yoksa, yapabileceğimiz en iyi şey
uzlaşmaktır; güven yoksa, açık ve karşılıklı öğrenme, iletişim ve gerçek yaratıcılık
için gerekli inanılırlığımız da yoktur.
10. Ne kadar kuvvetliyseniz –karakteriniz ne kadar
içtenlikliyse, proaktivite düzeyiniz ne kadar yüksekse, Kazan/Kazan için ne
kadar hevesliyseniz– karşı taraf üzerindeki etkiniz de o kadar güçlü olur.
11. Bir anlaşmada onu ruhen destekleyecek karakter
ve ilişki temeli yoksa, yazıya dökülmesi pek bir şey ifade etmez.
12. Güveniniz ya da istenilen sonuçlarla ilgili
ortak bir vizyonunuz yoksa, insanlara tepeden bakma, onları kontrol edip
yönlendirme eğilimi gösterirsiniz. Güven yoktur. Bu nedenle insanları
denetlemeniz gerektiği duygusuna kapılırsınız.
13. Kişileri yargılamaktansa, kendilerini
yargılamalarına izin vermek, insan ruhunu yücelten bir davranıştır. Güven
düzeyinin yüksek olduğu bir ortamda, bu çok daha doğrudur.
14. Temelde, yöneticiler ya da anne-babalar
tarafından denetlenebilecek dört tür netice (ödül ve ceza) vardır: Maddi,
manevi, fırsat ve sorumluluk. Maddi neticeler; gelir, hisse senedi opsiyonları,
harçlık ya da para cezalarını içerir. Manevi ya da psikolojik neticelerin
içerdiği şeyler ise şunlardır: Kabul, takdir, saygı, inanılırlık ya da bunların
yitirilmesi. İnsanlar ölüm kalım savaşı vermiyorlarsa, manevi netice çoğu zaman
maddi neticeden daha etkili olur. Fırsat; eğitim, gelişme, ödüller ve diğer
kazançları içerir. Sorumluluk, faaliyet alanı ve otoriteyle ilgilidir. Her
ikisi de genişletilebilir ya da daraltılabilir.
15. Kişisel bütünlük ve güvene dayalı bir ilişki
olmadıkça, başlangıçta bir anlaşma oluştursanız bile sürdüremezsiniz.
16. Kazan/Kazan’ın
işe yaraması için sistemlerin onu desteklemesi gereklidir. Eğitim sistemi,
planlama sistemi, iletişim sistemi, bütçe sistemi, bilgi sistemi, ücret
sistemi; bunların tümünün Kazan/Kazan ilkesine dayalı olması gerekir.
17. Sorun çoğu
zaman sistemdedir, insanlarda değil. İyi personeli kötü sistemlere sokarsanız,
kötü sonuçlar alırsınız.
18. Kazan/Kazan çözümlerini ancak Kazan/Kazan
süreçleriyle elde edebilirsiniz; amaç ve araç aynıdır.
19. Kazan/Kazan bir kişilik tekniği değildir. Tümüyle
insanlar arası bir etkileşim paradigmasıdır. Kaynağında karakter bütünlüğü,
olgunluk ve Bolluk Zihniyeti vardır. Güven derecesi yüksek olan ilişkilerden
doğarak gelişir. Hem beklentileri hem de başarıları etkili bir biçimde
netleştirip yöneten anlaşmalarda somutlaşır.
20. Kişiler arası iletişim alışkanlığında gerçekten
etkili olmak istiyorsanız, bunu sadece teknikle başaramazsınız. Açıklık ve
güven aşılayan bir karakter temeli üzerine, empatiyle dinleme becerilerini inşa
etmeniz gerekir.
21. Çoğu insan karşısındakini anlamak amacıyla
değil, yanıtlamak amacıyla dinler. Ya konuşurlar ya da konuşmaya hazırlanırlar.
Her şeyi kendi paradigmalarının eleğinden süzüp başkalarının yaşamlarını kendi
özyaşamlarıyla özdeşleştirirler.
22. Başka
biri konuşurken onu genellikle dört düzeyden birinde “dinleriz”. Bu kişiyi
umursamıyor, aslında onu hiç dinlemiyor olabiliriz. Ya da dinliyormuş gibi
yapıyor olabiliriz. “Evet. Hı-hı. Doğru.” Seçerek dinliyor, konuşmanın sadece
belirli bölümlerini duyuyor olabiliriz. Bunu özellikle okul öncesi çağdaki bir
çocuğun sürekli gevezeliğini dinlerken yaparız. Hatta dikkatle dinliyor, ilgi
gösterip
enerjimizi söylenen sözlere yöneltiyor da
olabiliriz. Ama pek azımız beşinci düzeyi; empatiyle dinlemeyi, yani kendisini
karşısındakinin yerine koyarak dinlemeyi dener.
23. Empatiyle dinlemek, karşı tarafın değer
yargısını işin içine katar. O mercekten bakar, dünyayı onların gördüğü gibi
görür, onların paradigmasını ve ne hissettiklerini anlarsınız.
24. Empati, sempati değildir. Sempati bir tür
onaylama, bir tür yargıdır. Kimi zaman da, daha uygun düşen duygu ve yanıttır.
25. Empatiyle dinlemenin özü, karşınızdakinin
fikrini onaylamanız değildir. Onu tam anlamıyla, derinlemesine, hem duygusal,
hem de zihinsel açıdan anlamanızdır.
26. Empatiyle dinlemek söyleneni kaydetmek,
yansıtmak, hatta anlamaktan çok daha fazlasını gerektirir. Aslında iletişim
uzmanlarına göre, söylediğimiz sözler iletişimimizin ancak yüzde onunu temsil
etmektedir. Yüzde otuzunu çıkardığımız sesler, yüzde altmışını ise vücut
dilimiz temsil eder.
27. İnsan motivasyonu alanındaki en büyük iç
görülerden biri de şudur: Karşılanan ihtiyaçlar motivasyon işlevi görmez.
Motivasyonu sağlayan, sadece karşılanmamış ihtiyaçlardır. Bir insanın fiziksel
yaşamını sürdürmek dışındaki en büyük ihtiyacı psikolojik yaşamını sürdürmek;
yani anlaşılmak, onaylanmak, değer verilmek, takdir edilmektir.
28. Doğru yargıya varmanın anahtarı anlamaktır. Önce
yargılayan bir kişi hiçbir zaman tam olarak anlamaz.
29. Önce anlamaya çalışmak, hayatın bütün
alanlarında açıkça ortada olan doğru bir ilkedir. Geniş kapsamlı, ortak paydalı
bir ilkedir, ama en güçlü olduğu alan, kişiler arası ilişkilerdir.
30. Otobiyografik tarzda dinlediğimiz için, şu dört tepkiden birini verme eğilimi gösteririz. Değerlendiririz; ya kabul ederiz, ya da etmeyiz. Yoklarız; kendi değer yargımıza göre sorular sorarız. Akıl veririz; kendi deneyimlerimize dayanarak tavsiyede bulunuruz. Ya da yorumlarız; insanları kavramaya,dürtü ve davranışlarını kendi dürtü ve davranışlarımıza dayalı olarak açıklamaya çalışırız.
Yorumlar
Yorum Gönder