İRADE TERBİYESİ / JULES PAYOT / KİTAP ALINTILARI -2-

 



1. Annelik hissinin şeref, vatanseverlik gibi duygulardan üstün olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir anne, kendisi rezil olsa bile olur; yeter ki yavrusu yaşasın.


2.Şayet doğamızın duygusal yönü, psikolojimiz üzerinde her zaman üstün ve baskın olursa, zekâmızın onun üzerindeki gücü ne yazık ki zayıflar ve etkisizleşir. Bu iktidarsızlık, özünde yalnızca duyguların doğasından kaynaklanır.


3.Önceden belirttiğimiz gibi, dış dünyadaki herhangi bir eylemin mutlak enstrümanları kaslarımızdır; kas yoksa hareket de yok. Nasıl olursa olsun dışarıdan gelen tüm uyarıcılar veya dürtüler bir kasın tepkisine maruz kalır.


4.Duyguların kaynağı fizyolojik temellere dayandığından, onlara karşı koyabileceğimiz bir güç elimizde bulunmamaktadır.


5.Yapı olarak öfkeli birçok insanda kahve, dispne rahatsızlığına, daralma hissine ve titremeye neden olabilir. Bu durum onları kaygıya, nedensiz endişeye ve yersiz korkuya yöneltebilir.


6.Aynı şekilde, içimizde köpüren bir duygu olduğunda, onun dışarı yansıtılmasına izin vermemek de bizim elimizdedir. Öfke, yumrukların sıkılması, çenenin sertleşmesi, yüz kaslarının kasılması ve nefesin alış verişin hızlanması: buna "quos ego" diyoruz.


7.Ruhumuzda bir duyguyu provoke etmek ya da hareketsiz hâle getirmek, iktidarsızlığı azaltmak ve özellikle bir hissi yok etmek için yararlanabileceğimiz doğrudan etkimiz çok zayıftır.


8. Kendini keşfetme çalışmalarında ve iradeyi eğitim yolundaki en önemli hususların başında, fikirler ve davranışlar arasındaki katı bağın alışkanlıklar hâline getirilmesi gelir.


9.Zamanlardaki veya derin inançlardaki dinsel duygular, oldukça büyük bir güç yaratır. Çünkü bu dinsel duygular, kendileri zaten çok güçlü olan ve tutarlı bir küme hâlinde gruplanmış temel duygulardan oluşurlar. Toplumsal baskı korkusu, kutsal nitelikte olan kişilerin otoritesine saygı, yıllardır süregelen eğitimin birikmiş alışkanlıkları, günah işleme korkusu, cennete girebilme ümidi, en gizli düşünceleri bile duyan, ayırt eden Tanrı'nın korkusu, her yerde ama her yerdedir.


10.Zihinle öğrenilen bilgi ve ezberlenen bilgi... Bu ayrım, temel bir gerçeği açıklamanın yanlış bir yoludur. Tüm bilgiler zihinseldir. Ancak bilgiye bir duygu eşlik ettiğinde ikisi arasında bir etkileşim ve birleşim olur. Mantıklı öğenin iç içe geçmiş bir birleşimi vardır. Duygu daha hacimli ve daha etkili olduğundan bilincin önüne geçer. Diğer ilintili düşünceleri kenara iter.






11.Sonuç olarak başta çok da çekici gelmeyen bir işi, çağrışım yoluyla cazip kılma gücümüz çok eskilere uzanır. Öncelikle isteğimize uygun duyguları zenginleştirebilir, onları istediğimiz gibi değiştirebiliriz.


12.Öte yandan, en karmaşık ve en yüksek duygular, birçok temel duygunun bir araya gelmesiyle oluşan bir sentezidir. Diğer yandan da zihnin şiddetli ve uzun süreli dikkati sayesinde bilince sağladığı destek, bilincin en canlı hâlinin ortaya çıkmasına, daha sonra ilişkili ruh hâllerinin ortaya çıkmasına ve beyinde fikirlerin toplandığı kontrol merkezinin gelişmesine sebep olur.


13.Romancının duygularımızı uyandırmak için yaptığı şeyleri, bizler de dikkatimizi ve hayal gücümüzü kullanarak başarabiliriz. Örneğin, istediğim zaman içimde yapay bir öfke, hassasiyet veya coşku duygusu meydana getirebilir, sonuçta arzu ettiğim şeye ulaşmak için ihtiyacım olan duyguyu uyandırabilirim.


14.Her duygusal durum için arzular kendi başlarına çok belirsiz, kör ve güçsüzdür.


15.Önceki gelişmelerin bize cesaret vermesi gayet iyidir. Eğer harekete katılma fikri, duygusal durumun sıcaklığına ihtiyaç duyuyorsa bu sıcaklık, çağrışım kuralının akılcı kullanımıyla elde edilebilir. Böylece aklın kontrol gücünden yararlanabilmek imkânsız olmaktan çıkabilir.


16.Doğru alışkanlıklar edinmenin gururunu zevkle yaşamak, üretken ve verimli düşüncenin zevkini tatmak ve bunu zihinde uzun müddet koruyabilmek için onları kullanmak gerekir.


17.Aynı şekilde bütün tutkuların ve arzuların ilk amacı, zekâyı saptırmak ve kendini meşrulaştırmaktır.



18.İşte bu nedenle, tutku kendini meşrulaştırdığı anda korkunç bir hâl alıyor. Bu, elde etmeyi hedeflememiz gereken duygusal durumun "itici gücü" olarak hizmet eden fikir veya fikir grubudur. Tutku nesnesini çevreleyen bu yanılsamalardan kurtulmamız gerek. Böylece tutumumuz netleşir, yalandan uzaklaşırız; kibrin defedilmesi için sağlığımız, mutluluğumuz ve onurumuz için bu sonuçların önceden öngörülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde onu durdurmak için gereken düşünce ve arzuları, diğer duygusal durumları tahrip eden arzuya değişebiliriz. Böyle bir durumda, üstesinden gelinmediği zamansa alçak, tekinsiz ve şüpheli bir zaferden başka bir şey elde edemeyiz.



19.Güçlü tutkular, eleştirel ruhun uyanmasını önler; Ancak, tutku nesnesinin bilinçli olarak reddedilmesi mümkünse tutku yok olma tehlikesi altındadır.


20.En genel şekilde hafıza kuralı' gerçekten de, zaman zaman yenilenmeyen herhangi bir hatıranın netliğini yitirdiğini, kafanın karışması yüzünden sonunda hafızadan silindiğini söylemiyor mu? Oysaki, geniş kapsamlı bakıldığında insan, kendi dikkatinin ustasıdır. Bu nedenle istersek, tekrar düşünmeyi reddederek bir hatırayı ölüme mahkûm edebiliriz.







21.Bilincimizi kullanabilirsek, arzularımızın bizim üzerimizde etki alanı oluşturmalarına izin vermeyebiliriz; öğrenilmiş bir stratejiyi, hataları, tutkularımızın bağlı olduğu bahaneleri, aşırılıkları yok edebilir; hatta bütün bu olası tehditleri ölümcül gerçeklerle yüzleşerek durdurabiliriz. Bu tarz eylemlere dâhil edilmesi gereken durum, dışsal araçların zekice düzenlenmesi yani tutkularımızı beslemeye yatkın ortamlardan ve onu ortaya çıkaracak her türlü şeyden kurtulmaktır.



22.Kişi doğrudan kendisiyle mücadele etmek yerine, olumsuz hisleri sakinleştirmek için ayağa kalkmalı, etrafı dolaşarak arkadaşlarını etkilemelidir.


23.Bizim yapmamız gereken sadece kötü alışkanlıklar yerine azar azar iyilerini koymak. Amacımız, arzularımızı ve tembelliği makul sınırlar içinde tutmak, kilit vurup tamamen ortadan kaldırmak değil.


24.Katıksız mutluluk kaynağı olan en asil ve en enerjik duyguların temelinde şu vardır: Kendi gücünü hissetmek, çevresine ve ülkesine iyi hizmet vermek ve büyük hizmetler vermek için her zaman hazır olmanın onurunu taşımak.


25.Derin tefekkür, kesin bilgiye ulaşmayı amaçlayan çalışmadan ayrı düşünülmelidir. O, ruhun kabataslak donatılmasından ziyade, ruhun güçlendirilmesi ve işlenmesiyle uğraşır. Gerçek şu ki eğitimde asıl amaç, tanımaktır. Tefekkürde ise durum çok daha farklıdır. Gayemiz ruhta aşk ve nefreti ortaya çıkarmaktır. Eğitim esnasında bizde gerçeğe ulaşma endişesi hâkimdir. Tefekkürde ise gerçeğin bir önemi yoktur. Biz, faydalı bir hayali zararlı bir gerçeğe tercih ederiz; çünkü tefekkürdeki amaç yalnızca fayda sağlayabilmektir.



26.Tefekkür, ruhumuzda güçlü duygular ve tepkiler uyandırdığı zaman görevini tamamlamış olacaktır. Eğitim bir şeyi anlamak ve öğrenmek anlamına gelir. Tefekkürle asıl hedefimiz, harekete geçebilmek olmalıdır.


27.Faydalı fikir ve hisleri "içimizde filtrelemeli" ve soyut olan fikri, özgü ve canlı bir heyecana dönüştürmeliyiz.


28.Eğer işe yaramayan veya hoşa gitmeyen bir fikir bilinçte yer eder, zihni meşgul ve rahatsız etmeye başlarsa, ona dikkat harcamaktan vazgeçmeli, onu hiç düşünmemeye çalışmalı ve onu başka düşüncelerle yok etmeye çalışmalıdır.


29.Bununla birlikte nefse hâkimiyet konusunda başarıya ulaşabilmek için en gerekli araçlar; ruhta yüce duygular uyandırmak veya erdemli kararlar almak olacaktır.


30.Herkesin bildiği gibi her türlü çalışma insana zevk ve haz verir. Sıralamak gerekirse; öncelikle insana gurur verir; sonra ebeveynlere sunabileceğiniz en derin şeref olur. İnsanın kendisine mutlu ve mesut bir ihtiyarlık hazırlamasına yardımcı olur.






31.Görüldüğü gibi herhangi bir histen yararlanmanın sırrı, onun bağlı olduğu fikirleri, bilinçte uzun zaman boyunca tutmak ve sık sık akla getirmektir.


32. Bu işi kolaylaştırmak için herhangi bir duygunun meydana çıkmasına sebep olan ve onu değerli kılan eserleri okumak gereklidir. Çalışmanın zevk ve faydalarını, aynı anda boş geçen bir hayatın çirkinliklerini ele alan kitaplar, çalışma odağı konusunda bize yardımcı olabilir. Mill'in hayatı ve Darwin'in mektuplarını okumak bu konuda güzel bir etki yaratacaktır.



33.İşin doğrusu, malzemelerin büyük bir zanaatkârın parmakları altında şekillenmesi gibi biz de kötü eğilimlerimizi değiştirebiliriz. Hayatımızı şekillendirmeye başlayıp günübirlik çalışmanın zevkini aldıktan sonra 'iradesizliğin' yol açtığı tüm sıkıntılardan kurtulmak için irademizin eski hâline dönmesi mümkün değildir. Unutmayalım ki, başladığımız bir işi tekrar etmez, onu tamamlamak ve çizgileri kuvvetlendirmek için çalışmazsak, dışsal teşvik ve tahrik dalgaları yeniden bilincimize işler ve kısa süre içerisinde hepsini -şimdiye kadar yapılan her şeyi- siler. Faydalı davranışlar, biz onları güçlendirmezsek, bir daha meyve vermeyeceklerdir.



34.Görülen o ki, izlenim enflasyonundan kurtulmak için sabırlı ve sakin olmak ve acele etmemek gerekiyor. Önce insan kendi hayatını bir düzene koymalı ve bir işe heveslenmek için tembellikten nefret etmek gibi belirli davranışlara -bir sonuca ulaşana kadar- zaman vermelidir. Yani onlar, (nefret ve heyecanın güçlü adımları) kararlılıkla ilerlemelidir.


35.Düşünmek, düzenlemek ve ayrıştırmaktır.


36.Septik Tez, bencilliği haklı göstermekte, ustalık ve yetenekten başka bir şeyin değerinin olmadığını öne sürmektedir. Eğer erdem bir parça övülüyorsa, bu yüksek bir ustalık ve yeteneğin sayesindedir.


37.Hayatta seçimler yapmak kaçınılmazdır. Çünkü seçim yapmamak dahi bir seçim yapmaktır. Tembellik ve şehvet içinde bir hayatı kabul etmek, insanın yaratılış olarak zevk nesnesi olmaktan başka bir önemi olmadığı hipotezini kabul etmek demektir.


38.Her isteğin arkasında bir karar bulunması gerekir. Küçük, özel veya büyük kararlar, güvenli ve kendinden emin olunduktan sonra kolayca verilebilirler. Onlar bir teoremin delillerinin yavaş yavaş ortaya çıkması gibi ağır ağır oluşurlar.


39. Tefekkür etmeyen, hafızasına takip edeceği genel gayeyi sunmayan, amaca ulaşmak için gerekli olan araçları devamlı bir olarak aramayan, ister istemez hâllerinin ve dış âlemin oyuncağına dönüşür.



40.Hemen hemen her insan dışarıdan gelen yönlendirmelere karşı inanılmaz derecede bağlıdır! Bu önce aile eğitimi ile gerçekleşir. Düşünür ailelerin sayısının azlığının bir sonucu olarak, aklî terbiye alan çocukların sayısı da oldukça azdır. Böyle bir aklî terbiyeden faydalananlar bile bir ahmaklık hevesi içindedirler. Kamuoyunun etkisinde kalan etraftaki hizmetçiler, dostlar, çocuğun hafızasını toplumda kullanılan formüllerle tıka basa doldururlar.

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar