TİTREŞİMİNİ YÜKSELT HAYATIN DEĞİŞSİN / AYŞE TOLGA / KİTAP ALINTILARI -3-

 



1. Kalbin beyin ve vücudumuzla kurduğu yoğun nöral iletişim dışında, elektromanyetik etkileşim sayesinde beyinle ve tüm vücutla bilgi aktarımı içerisinde olduğu biliniyor. Kalp, vücudun en güçlü ve geniş kapsamlı elektromanyetik alanını üretir. Beynin ürettiği elektromanyetik alanla kıyaslandığında kalp beyne göre 60 kat daha geniş kapsama ve her hücreye nüfuz etme özelliğine sahiptir.

 

2. Aşkın başlamasıyla birlikte noradrenalin adı verilen salgı artar. Kalbi etkileyen bu salgıyla iştah baskılanır, dolayısıyla kilo verilir.

 

3. Aşkın da frekansı vardır ve değeri 528 Hz’dir. Bu frekans aynı zamanda, yaratıcılığın, müzikal ve matematiksel zekânın da frekansıdır.

 

Bu frekansta DNA’mız yenilenir, hayatımıza mucizeler gelir. Bu frekansta sevgi dolu kucaklaşmalarla kan basıncının düştüğü ve gevşeme hali yaratan oksitosin hormonunun arttığı gözlemlenmiştir.

 

4. 528 Hz sağlık ve iyi yaşam için gereken biyoenerjik frekanstır.

 

5. Scientific American dergisinde yayımlanan bir sinirbilim araştırmasının sonucu gerçekten çok çarpıcı. Beynimizdeki ayna nöronlarla ilgili yapılan bir çalışmada, gönüllü deneklerden biri yemek yiyor, diğer denekse yemek yemeye niyetleniyor. Deneyin sonunda bu iki kişinin beyin dalgalarının aynı şekilde çalışıldığı ortaya çıkmış. Beynimizdeki ayna nöronların çalışma sistematiği, yemek yeme esnasında beyinde oluşan sinir faaliyetiyle, yemek yeme eylemini düşündüğü anda ortaya çıktığını kanıtlamış. Bu da bize çok önemli bir şeyi ispat ediyor; beyin bir şeye niyet etmekle o şeyin gerçekleştiğini düşünüyor.

 

6. Bir şeyi yapacağını zihninde tasarlayıp bunu yapmayı düşünmeye “niyet” diyebiliriz. Olmasını istediğin niyetini özellikle yazmak ve sözle evrene yaymak çok önemli. Bir niyeti belirtirken olmasını istediğin şekilde detaylarıyla söylemelisin.


 Ne istiyorsun, nasıl istiyorsun, ne zaman, nerede ve ne kadar istiyorsun?

 

7.  Tai Chi, Çin felsefesinde çok eski bir terimdir. “Yüce Doruk” veya “Son Yücelik” anlamına gelir.

 

8. Tai Chi’de Nei Qong olarak bilinen teknikle beslenir. Nei Qong bir soluma tekniğidir. Enerjiyi toplayıcı ve dağıtıcı yaşamsal merkezde yoğunlaştırır. Soluma karındandır, sürekli ve derin olmalıdır.

 

Enerji, bedende iki plana göre dolaşır: Burun yoluyla gerçekleşen ve Tan Tien yani göbek deliğimizdeki enerji merkezine kadar bir ekseni takip eden nefes almayla ve omurgayı takip ederek kafa ekseninin ortasında ağızdan çıkan nefes vermeyle uygulanır.

 

9. Chi Qong, kişinin enerjisini artırmayı, zihni sakinleştirmeyi, bedene odaklanmayı, negatif enerjileri atıp bedeni pozitif “Chi” yani yaşam enerjisiyle doldurmayı amaçlayan bir içsel sanattır. Beş bin yıldan beri kullanılan Chi Qong, Tai Chi ile birlikte, geleneksel Çin tıbbında, yaşam enerjisi diye de tanımlayabileceğimiz “Chi” enerjisinin dengeli ve düzenli bir şekilde bedende akmasını sağlayacak çalışmalara verilen genel addır.

 

Başka bir deyişle Chi Qong, belirli fiziksel duruşlar ve beden hareketlerini etkin nefes teknikleri kullanarak bedenin enerji dengesini düzenleyen Çin tıbbının ve savaş sanatlarının bir parçasıdır.

 

Taiji ve Kung-Fu gibi savaş sanatlarının en temel uygulamalarından birisi olarak kabul edilen Chi Qong, Çinlilerce sağlıklı ve uzun bir yaşam için kullanılan bir “iç simya ilmi” olarak görülür. Chi enerjisini kullanarak, evrende ve bedenimizde bulunan yaşam enerjisinin akışını düzenleme çalışmalarına Chi Qong adını veriyoruz.

 

10. Tıbbi Chi Qong: Akupunktur, masaj ve Çin tıbbında kullanılan şifalı otlarla “Chi” enerjisi dengelenir. Chi Qong egzersizleri iskelet sistemi, kas tendon, sinir sistemi, dolaşım sistemi, uyku, beden ısısı, kan akışkanlığı, lenf ve hormonal sistem, enerjiler, boşaltım, sindirim sistemleri ve astım hastalıkları üzerinde etkilidir.

 





11.  Ruhsal/Zihinsel Chi Qong: Nei-Dan (içsel) denilen bu çalışmalarda yoğunlaşarak ve derinleşerek sağlanan rahatlamayla, organlardaki “Chi” dengelenir, Chi enerjisi kanallarda dolaşarak dengesizlikleri temizler, organlara, salgı bezlerine gereken enerjiyi ileterek bu organların fonksiyonlarını tam olarak yapmalarına yardımcı olur. Chi enerjisinin gitmediği, tıkalı veya yavaş çalışan enerji kanalları açıldıkça, daha fazla enerji bedenin güvenli kısımlarında saklanır. Meditasyon çalışmalarını da içeren bu uygulamaların içine Taiji ve benzeri içsel sistemler girmektedir.

 

12. Feng Shui felsefesine göre binalar insanlara benzemektedir. Buna göre evin sokak kapısı ağzımız, pencerelerse gözlerimizdir. Odalar ise, vücudun organları gibidir. Evlerde atılamadığı için saklanan ve yığın oluşturan eşyalar, enerjinin mekân içerisinde rahatça dolaşmasını engellediğinden, tıpkı bedenimizde hastalıklara yol açan kistler gibi yaşamımızda engellere ve olumsuzluklara sebep olacağına inanılır Feng Shui felsefesinde.

 

13. Sözlük anlamı “rüzgâr” ve “su” olan Feng Shui, doğada var olan evrensel yaşam enerjisini, yaşadığımız mekânlarda harekete geçirmenin yöntemlerini gösteren kadim bir Çin öğretisidir. Yaşam yolculuğunda bize sunulan seçeneklerden biri olan bu öğreti, doğanın enerjileriyle denge içinde yaşamanın ve bunu mekânlarımıza taşımanın yollarını gösteren bir kılavuzdur.

 

14. Bütünsel yaklaşıma göre hastalık bedende tezahür eden ancak ruhsal ve zihinsel boyutta başlayan bir enerji dengesizliğidir. Bu enerji dengesizliği yaşamınızla ilişkilidir, hastalık sürecinin daha derin, görünmeyen ve ruhsal, duygusal yönlerini barındırır. Düzenlenmediği takdirde dışarıya kendini hastalık olarak gösterir.

 

15. Bütün öz yağlar aynı titreşim gücüne sahip değildir. Tedavi edici güce sahip, en üst titreşimdeki öz yağ 320 Mhz olarak ölçülmüştür.

Aromaterapide en çok kullandığımız öz yağların frekanslarını ve faydalarını ayrıştırarak 3 kategoride incelemek mümkün:

Düşük frekanslı yağlar – Fiziksel değişim

Orta frekanslı yağlar – Duygusal değişim

Yüksek frekanslı yağlar – Ruhani ve enerjetik farkındalık

 

16.  Aromaterapide En Çok Kullanılan Öz Yağların Frekansları

 

Fesleğen (Ocimum basilicium) öz yağı: 52 MHz

Nane (Mentha piperita) öz yağı: 78 MHz

Adaçayı (Salvia sclarea) öz yağı: 85 MHz

Limon (Citrus limonum) öz yağı: 91 MHz

Mandalina (Citrus reticulata) öz yağı: 91 MHz

Greyfurt (Citrus paradisii) öz yağı: 91 MHz

Portakal (Citrus sinensis) öz yağı: 91 MHz

Ardıç (Juniperus communis): 98 MHz

Melisa (Melissa officinalis) öz yağı: 102 MHz

Roma papatyası (Anthemis nobilis) öz yağı: 105 MHz

Lavanta (Lavandula angustifolia) öz yağı: 118 MHz

Günlük (Olibanum galbanum) öz yağı: 147 MHz

Gül (Rosa damascena) öz yağı: 320 MHz

 

 

17. Tedavi edici güce sahip, en üst titreşimdeki öz yağ 320 Mhz ile gül öz yağıdır.

 

18. Yoga, kendini bilmektir. Yoga bir şey yapmak değil, varoluşun akışıyla bir olarak, eylemsizliktir.

 

19. Yoga sisteminin genel adı içinde kullandığımız araçların yani duruşların hepsine asana adını vermekteyiz. Asana, vücut ve zihnin rahatlayıp birleştiği sabit duruştur. Bedenle yaptığımız hareketler kaslarımız, kemiklerimiz, eklem ve tendonlarımız üzerinde etkili olduğu gibi, zihinsel ve ruhsal açıdan da beslenmemizi sağlar. Asanalar sayesinde iç organlarımız, kas ve sinir sistemimiz daha sağlıklı hale gelir.

 

Asanalar çeşitli şekillerde sınıflandırılabilir. Bu sınıflamalardan biri hareketli asanalar ve sabit asanalardır. Hareketli asanalar bedene esneklik kazandırır, kasları güçlendirir, akciğer kullanma kapasitesini artırır, sindirim sisteminin çalışmasını sağlar ve salgı bezlerinin işlevselliğini artırır. Yogaya yeni başlayanlar için önerilir.

 

20. Yoganın frekansı 741 Hz’dir. Nefes, hareket, esneme dengesi içinde yapılan yoga ile frekans yükselir, bilinç ve farkındalık artar.

 




21. 741 Hz frekansında bilinç yükselir, zihnimiz açılır ve yeni bilgilere yer açılır. Bu frekans beden ve nefes bütünlüğümüzü sağlayarak farkındalığımızı geliştirir.

 

22. Nefes egzersizleri bizi 174 Hz seviyesine taşır. Nefesini yavaşça dinleyip, rahat olabildiğin zaman boyunca bu tonda kalırsan dinlenmiş bir seviyeye ulaşırsın. Bu frekansta endişen azalır, yavaş ve bilinçli nefes alıp beyne oksijen gitmesine yardımcı olursun.

 

23. Çocukluğumuzdan başlayarak, yaşadığımız duygusal olaylar, ailemiz ve çevremizde karşılaştığımız tutumlar ve bunları ele alış tarzımız, değişik travmalar, egonun ve zihnin devreye girmesi bizi doğal nefesimizden koparıyor. Nefesi kaybettiğimizde, vücudumuz hem oksijenle fiziksel boyutta, hem de Chi ile enerji boyutunda beslenemez olur. Beslenmeyen yerlerde enerji akışı olamaz, tıpkı kanla beslenemeyen kasların tutulması gibi o bölgelerde enerji blokajları olur. Önce sırtın tutulur mesela. Ya da geçmek bilmeyen baş ağrıları çekersin. Reglin aşırı kanamalı geçebilir. Fiziksel bedende tezahürleri bunlardır.

 

24. Dili damağa dayayarak diyafram solunumu yapmak kalp, akciğer ve beyin hastalıkları üzerinde olumlu etkiler gösterir. Uykusuzluk, yüksek tansiyon, dil, boğaz, göz hastalıklarının üstesinden gelmeye yardımcı olur ve strese özellikle faydalıdır. Zihni öfke, arzu, nefret ve güçlü ego duygularından arındırır. Ses tellerinde birikmiş toksinleri temizleyeceği için sesini derinleştirir, hoş ve tatlı titreşim kazandırır.

 

25. Hayatın düzenini ve değerini anladığımız ölçüde yaşam kalitemizdeki değişiklikleri hızla hissederiz. “Nasılsa oradalar!” diye önemsemediğimiz şeylerin değerini bilmek, nefes alıp vermenin, her sabah güneşin doğuşunu, her akşam batışını görmenin, yaptığımız hataların, yanlışların içindeki armağanları görüp gereken dersleri çıkartmanın bile şükranını hissetmek, hayatın bize sunacağı güzellikler için peşin bir ödeme yoludur ki buna “şükür” denir.

 

26. Ağaç Duruşu Meditasyonu

 

Bir ağaç gibi yere köklen, ayakların kalça hizasında açık dursun. Ayak parmaklarını bir yelpaze gibi yere yay... Ayaklarının her noktası yere eşit ve sağlam biçimde bassın. Birkaç nefeste ayaklarını hisset. Sonra üst gövdene ver dikkatini... Omuzlarını gevşek bırak, kollarını da... Boynunu, çeneni ve gözlerini de... Sert büyük hareketler içinde olma, sakin ve yavaş kal. Bir ağaç gibi dallarını gövdenin iki yanında uzat. Burnundan sakince aldığın ve verdiğin derin nefeslerle evrenin yaşamsal enerjisini içine çek.

 

27. Meditasyonla kişi karanlıklarını görür, onları anlam yüklemeden, yargılamadan sadece izler. Bu şekilde zihnin karanlıkta kalan tüm odalarının kapıları ve pencereleri açılır, ışık içeri girer. Meditasyon yaparken bir şey “yapma” halinde değilizdir, tam tersine yapma halinin tamamen terk edildiği derin bir teslimiyet içerisinde izleyiciyizdir. Sadece var olmak kadar, nefes almak ve vermek kadarızdır.

 

28. Nefese odaklanmak

Derin karın nefesleri alıp, yine yavaş karın nefesini ağızdan vererek, nefesimize konsantre olarak, düşünceleri zihnimizden uzaklaştırarak sadece anda kalabilme halidir.

 

Derin nefesini burnundan alırken, içinden 7’ye kadar sayabilirsin. Derin nefesini de 7’ye kadar sayarak tutabilir, sonrasında nefesini yavaşça verebilirsin. Bu bir çemberdir. Bu çemberi 7 kez, 14 kez, 21 kez yavaş yavaş artırarak uzat.

 

29. Bir nesneye konsantre olmak

Mum ışığında bir nesneye bakarak, hiçbir nesneye anlam katmadan dingince durmakla yapılan meditasyondur. Gözlerini sürekli kırpıştırmadan, gayet serin ve sakin nefeslerle ilerlemen önemlidir.

 

30. Müzisyenlerin beyinleri simetrik değildir, motor ve bilişsel fonksiyondan sorumlu bölgelerinin daha büyük olduğu biliniyor. Yine müzisyenlerde beynin sağ ve sol lobları arasında yer alan bölge olan Corpus Callosum’da, beynin iki hemisferi arasında daha iyi bağlantı olduğu biliniyor.

 




31. Dinlenen müzik türüne göre ruh halimizi iyileştirebiliyor ve stresi de azaltabiliyor. Çünkü müzik dinlediğimizde doğa ağrıkesici ve mutluluk hormonu olan oksitosin ve dopamini salgılıyor vücudumuz.

 

32. Antik çağlardan gelen Solfeggio frekansları, önce kiliseler tarafından fark edilmiş, ayinlerde ve ritüellerde kullanılmıştır. Solfeggio frekansları, 6 notalı bir ölçektir. Bu frekansları kullanan kiliseler, notaların, Yaratıcı tarafından Dünya’yı yaratırken kullanıldığını kabul ediyorlardı.

 

Solfeggio frekanslarını dini törenlerde kullanan kiliseler daha sonra, halkın buna henüz hazır olmadığını öne sürerek, bu müziğin paylaşılmasını yasaklamış, Solfeggio frekanslarını ortadan kaldırmışlardır ve kaybolduğunu açıklamışlardır.

 

Fakat, konuyla ilgilenen araştırmacılar, kaybolma açıklamasına inanmamışlar, frekans bilgilerinin saklandığını iddia etmişlerdir. Solfeggio frekansları sadece frekansımızı yükselterek rezonans değişimini sağlamaz, bundan daha güçlüdür, denilen odur ki, Solfeggio frekansları DNA’mızı aktif hale getirmek için, şu anda insanlığın kapalı olan “hurda genler”inin açılmasında kullanıldığı düşünülmektedir.



1970-1980 yıllarda bu konuya eğilen Dr. Joseph Puleo isimli bilim insanı, araştırmalarını yapmış ve Solfeggio frekansları bilgisini, tekrar ortaya çıkarmıştır. Kendisi “DNA’nın kolektif hafızayla bağlantılı olduğunu, her şeyin bir bütün olduğunu” belirtmiş ve kendisini, frekansların DNA aktivasyonu üzerindeki etkisini araştırmaya adamıştır

 

528 Hz frekansının, DNA üzerinde iyileştirici etkilerini belirlemiştir.

 

33. Sesle şifa dinlemekle, söylemekle, müzikle meditasyon yapmakla ve müzik aletleri çalmakla olur. Böylelikle üretilen sesler olumlu ses dalgalarını değiştirip ruh halimizi değiştirir.

 

34. 1970’te yapılan bir araştırmaya göre iki kulağa farklı tonlar çalınınca beyin üçüncü bir ton oluşturuyor, böylece rahatlıyor. Beyin açılarak zihin ve vücut arasındaki iletişimi artırıyor.

 

35. Vücudumuz ve beynimiz sese alışmak için içsel bir müzik oluşturur. Bu zihinsel iyileşmenin temelidir. Belirli tonlar ya da sesler kullanarak kendi frekansımızı onlara göre ayarlayabiliriz. Diyelim ki acı çekiyorsun ve baş ağrın var, beyin dalgalarını engelleyecek bir ses çalındığında acı çektiğini unutursun.



36. Tibet şifa çanakları: Şifa için kullanımı 12. yüzyıla dayanan Tibet şifa çanakları, Asya’da özellikle Tibet ve Nepal’de meditasyon, ritüel ve seremoni amacıyla kullanılmıştır. Metal kâselerden çıkan ses gongun ya da çanın sesine benzer. Sesle şifa terapisinde rahatlık getirir, zihni netleştirerek objektif düşünme gücü verir, stresi ve endişeyi azaltır, kan şekerini düşürür, nefes almayı ve dolaşımı artırır, ağrıları azaltır, bağışıklık sistemini güçlendirir ve hastanın ruh halini düzeltir. Tibet şifa çanakları iyileşmede çok kullanılan bir yöntemdir. Bu birçok iyileşme yönteminin içindedir çünkü etkilidir. Kan basıncı düşüklüğünden, endişeden kurtulmaya kadar birçok rahatsızlığa iyi gelir. Tibet şifa çanakları ağrı tedavisinde de kullanılan nadir şifa enstrümanlarındandır.

 

37. Meditasyon yaparken şarkı söylemek ya da belirli mantralar ve dualar mırıldanmak uyku getirir, kan seviyesini düşürür, ruh halini dengeler, nefes almanı kolaylaştırır, zihnini yatıştırır. Aynı şey rehberli meditasyon için de geçerlidir.

 

38. Titreşimsel akustik terapi: Titreşimsel akustik terapi direkt olarak vücudu etkiler. Hasta yatağa ya da mata yatar, katılımcılar yere uzanır, sesler ve titreşimler dinletilir.

 

 Bu yöntem çoğunlukla kanserden ya da ağır hastalıklardan kurtulanlara ve felç geçiren hastalara uygulanır.

 

39. Müzik çalmanın ve müzik dinlemenin (iyileşme amaçlı tasarlanıp tasarlanmasa da) terapi etkisi vardır.

 

40. Yağmur çubuğu: Azteklerin kullandığı yağmur çubuğu ruhsal şifa için kullanılır. Yağmur çubuğu kurumuş kaktüsten yapılır, içine taş ve tohum gibi maddeler eklenir, seans sırasında şaman tarafından hastanın üzerinden geçirilirken yağmur sesi çıkarır. Stresi azaltmak, endişe ve depresyondan kurtulmak, sakinleşmek için kullanılır. Davullarla birlikte de kullanılır çok zaman.

 

Yorumlar

Popüler Yayınlar