TİTREŞİMİNİ YÜKSELT HAYATIN DEĞİŞSİN / AYŞE TOLGA / KİTAP ALINTILARI -2-
1. İnsanlık adına yaptığı çalışmalarıyla “Sir”
unvanı da alan Dr. Hawkins, en yüksek frekansa ulaşmış bir insan bilincinin,
düşük frekanslı 70 milyon bilinci dengeleyebileceğini klinik olarak kanıtlıyor.
2. Dr. Hawkins yaptığı araştırmalarda kritik
seviyenin 200 olduğunu, ölçümü 200’ün altında olan duyguların, düşüncelerin ve
durumların hem kişiyi, hem çevresini zayıflattığını, yorduğunu ve aşağıya
çektiğini ortaya koyuyor.
3. √ Pozitif ve her şeyi olduğu gibi kabullenen
mutlu bir insanın yaydığı enerjinin 90 bin kişinin yaydığı düşük enerjiyi
√ Sevgiyi gerçek anlamda yaşayan bir insanın yaydığı
enerjinin 750 bin kişinin yaydığı düşük enerjiyi
√ Barış ve huzur içinde yaşayan bir insanın yaydığı
enerjinin 10 milyon kişinin yaydığı düşük enerjiyi
√ Yaradan sevgisini her canlıda görerek yaşayan bir
insanın yaydığı enerjinin 70 milyon kişinin yaydığı düşük enerjiyi
√ Peygamber ve Buda seviyesinde yaşayan bir insanın
yaydığı enerjinin ise tüm insanlığın yaydığı düşük enerjiyi dengelediği
görülmüştür.
4. Dr. Hawkins, kitabında, şu anki insanlığın
frekans seviyesinin %85’inin 200’ün altında titreştiğini, son dönemde
insanlığın ortalama farkındalık seviyesinin belli bir sayıya ulaşarak
negatif-pozitif sınırını aştığını belirtmektedir.
5. Titreşimsel olarak insanlar ve toplum açısından
tatmin edici bir yaşam, 250 frekans seviyelerinde başlamaktadır.
400’lerde ise yüksek bir eğitim, bilgi, kültür ve
sanat seviyesi yaşanacaktır.
500’lerin üzerindeki frekans seviyesindeki toplum
ruhsal bir toplum olacak ve bu bütün topluma şefkat ve sevginin hâkim olduğu,
bütün eylemleri sevginin yönlendirdiği seviye demektir.
6. Chi,
evrensel hayat enerjisi demek... Ve doğada var olan tüm canlıların Chi’sinin
olduğuna inanılır.
7. Orta Asya Şamanlarında hayat enerjisine “Yüce
Ruh” denirken, Hint yoga kültüründe “Prana”, Çin tıbbında Chi, Japonlarda Ki
olarak karşımıza çıkar.
8. Chi vücudumuzda gezinmesi gereken, dönmesi
gereken bir enerjidir. Yaşlandıkça ve hastalıkta bu enerji azalabilir. Hatta
Çin tıbbı prensiplerine göre, Chi enerjisinin azalmasıyla oluşan durgunluk veya
dengesizlik bizi hasta edebilir.
9. Antik Çin tıbbına göre 14 adet temel meridyen
vardır. Sağlığımızın tam olabilmesi için meridyen kanallarında bu enerjinin
kesintisiz akması gerekir. Vücudumuzda temel olarak çalıştığımız 6 Yin (dişi),
6 Yang (erkek) olmak üzere 12 çift meridyen bulunur ve her biri adıyla anıldığı
organa enerji taşır.
10. İki tip Chi vardır. Birisi genlerimizle gelen
Kalıtsal Chi, bedenimizi oluşturan elementlerin hepsidir. Kalıtsal Chi bize
ailemizden gelen genetik miraslarımızı ve yaşamsal gücümüzü simgeler. Kalıtsal
Chi ile doğarız ancak dışarıdan aldığımız besinlerden –bunlar hava, su, gıda ve
uykudur– gelen Chi’ye de Besleyici Chi denir. Kalıtsal Chi vücutta derinde
bulunur, Yin yani dişil özelliktedir. Organların yaşamsal faaliyetlerini, kan
ve lenf gibi tüm besleyici sıvıların vücutta rahatça gezinerek organlara
ulaşmasını sağlar.
Yüzeyde gezen Chi ise Besleyici Chi’dir. Vücudun
cilde yakın kısmı üzerinde gezinir. Bağışıklık sistemimizden ve enerjimizden
sorumludur. Yang eril karakterlidir. Nezle gibi şikâyetlerde, cildin ürpermesi,
vücudun ısınmaması, üşüme hissi, besleyici Chi’nin azalmasından dolayıdır.
11. Geleneksel Çin tıbbı farklı terapi teknikleri
uygulayarak Chi’nin eğer az ise miktarını yükselterek, dengesiz ise dengeye
oturtarak veya bozulduysa canlandırarak hastalıkları tedavi etmektedir.
Kullanılan
teknikler arasında Tai Chi, Qi-gong, aromaterapi, özel diyetler ve egzersizler
de bulunur. Qi-gong, kişinin enerjisini artırmayı, zihni sakinleştirmeyi,
bedene odaklanmayı, negatif enerjileri atıp bedeni pozitif “Chi” yani yaşam
enerjisiyle doldurmayı sağlayan içsel bir sanattır.
Beş bin yıldan beri kullanılan Qi-gong, Tai Chi ile
birlikte, geleneksel Çin tıbbında, yaşam enerjisi diye de tanımlayabileceğimiz
“Chi” enerjisinin dengeli ve düzenli bir şekilde bedende akmasını sağlayacak
çalışmalara verilen genel addır.
12. Hint Yoga felsefesinde “Prana” adı verilen
sübtil yaşam enerjisi, Gaia’da (yerküre), yeraltı, yer ortası, yerüstünde
gezinen, bizimle iletişim içinde olan, tamamen canlı bir yaşam enerjisi
formudur. Prana, aynı zamanda canlı varlıklardaki hayat verici enerji olarak
kabul edilir. Sanskritçede Pra “ileri getirmek”, Ana “nefes” veya “yaşamak”
demektir. Böylece Prana kelimesi “nefes vermek” veya “solumak” anlamına
gelmektedir.
Sanskritçe Pranaka kelimesi “yaşayan varlık”
demektir. Bundan başka Prana sözcüğü “solunum”, “canlılık”, “güç”, “enerji”,
“kuvvet”, “can” ve “ruh” anlamında da kullanılmaktadır. Prana sözcüğü “kozmik
enerji”, “evrensel enerji” veya “yaşam enerjisi” deyişlerine de karşılık
gelmektedir.
Bedene gıdalar ve solunum yoluyla girer. Kundalini
ya da nefes teknikleriyle yükseltilerek farklı enerji kanallarına girilebilir.
Yüksek Prana enerjisi, bedende depolanabilir ve sağlığı düzenlemek, enerjiyi
yükselterek başkalarına yardım etmek ve şifa yapmak için zihinsel olarak
yönlendirilebilir.
13. Hint yaşam bilimi insan gövdesindeki enerji
merkezlerine çakra adını vermiştir, aynı zamanda başımızın en tepe noktası ile
vücudumuzun en alt noktası arasında omurgamız boyunca olan kanala Sushumna
kanalı ve bu kanal üstünde bir yılan gibi sağdan ve soldan sarmal şekilde çıkan
enerjiye de Kundalini enerjisi denmektedir.
14. Levitasyon havadan daha ağır nesnelerin fiziksel
bir yardım almadan havada asılı durmasına deniyor. Levitasyon ile kişilerin
havada durduğu ya da gezinebildiği biliniyor. Konunun en yakın örneği, yakın
tarihte Rahibe Teresa’nın 250 kişinin önünde havalanmasıdır.
15. Maya ve Aztek uygarlıkları gökyüzü ve
gezegenlerle çok ilgiliydiler. Ekinoks dediğimiz mevsim geçişlerini
hesapladıkları Maya takvimi prensiplerine göre doğayla uyum içinde yaşarlardı.
Beslenme ve müziğin de içinde olduğu şifa sistemlerini uygularlardı.
16. Maya şaman inancına göre insan ruhsal bir
varlıktır. Bu üçboyutlu fiziksel dünyanın üstünde, gözle göremediğimiz ve bir
şamanik yolculukla ulaşılabilen, bir de üst âlem vardır.
17. Orta Asya Türklerinde müzikle tedavi şifanın
kaçınılmaz parçasıdır. Uygulamaları Şaman, baksı veya khamlar (Şaman şifacılar)
yapıyorlardı. Khamlar ve baksılar bugünün doktorları gibi görevlilerdi.
Baksılar genellikle Şaman müzisyenlerden oluşuyordu. Kham ve baksı adı verilen
Orta Asya hekimleri, müzik ve dansı hastanın tedavisinde kullanıyorlardı.
Amaçları hastalıkları iyileştirmek, şifa vermekti.
Şamanlar müzikleri kopuz veya sazla çalıyordu. Aynı
zamanda Türkler dümbelek, düdük, çan, gonk, çene, bağlama gibi araçları da
kullandılar.
18. Titreşimi düşük tutan en yaygın sorun
istemediğimiz şeye odaklanmak; bilinçli ve bilinçsiz olarak olumsuz sonuçları
ve istenmeyen deneyimleri hayal etmektir. Buna geçmiş, şimdi ve gelecekteki her
şey dahildir.
19. Beynimiz üzerinden açıklayacak olursak, sağ
lobumuz, duygusallığımız, hayal gücümüz, yaratıcılığımız ve sezgilerimizdir.
Araştıran, analiz eden, matematiksel bakan kısım da beynimizin sol lobu...
20. İnsanlar sen böyle olduğun için böyle... İçeride
ne varsa onu yansıtıyorsun. Bunu anladığında hareketlerinin tüm sorumluluğunu
alacaksın.
21. “Gıdaların da frekansı olur mu?” deme. Tabii ki
olur. Buyursunlar...
İşlenmiş market gıdası: 0 MHz
Taze ürün: 10-15 MHz
Kurutulmuş bitkisel gıda: 12-22 MHz
Taze bitkiler: 20-27 MHz
Soğuk presle elde edilmiş organik bitkisel özler ve
yağlar: 52-320 MHz
22. Hayatının kalitesini yaşam tarzın ve tercihlerin
belirler.
23. Oturduğun yerden kalkıp yürümen, ayakta durman,
nefes alman, gözlerini açıp kapaman, kısacası hayatta olman için gereken
enerji, hücrelerindeki “mitokondri” denen santrallerde üretilir. Mitokondri
olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin hiçbirini gerçekleştiremez:
Mitokondrisiz kas hücreleri hareket edemez, karaciğer hücreleri kanı
temizleyemez, beyin hücreleri emir veremez.
24. Pişirme işlemi besinlerdeki toksik içeriği açığa
çıkarıyor. Pişirme işleminin derin karanlığı, yiyecekleri bu şekilde
tükettikten sonra beyaz kan hücresi sayısının 2 hatta 3 katına çıkmasına neden
oluyor. Beyaz kan hücreleri vücudun ilk aşama savunma hattıdır ve halk dilinde
“bağışıklık sistemi” olarak bilinir.
25. Yapılan araştırmalarla birlikte her defasında
pişirme işleminin besinleri mutasyona uğrattığı ve kansere neden olduğu
hatırlatılır. Pişirme sırasında besinlerin maruz kaldığı ısı derecesinde
proteinler pelteleşmeye ve amino grubunu yok etmeye başlar. Böylece besin
değerleri de kalmaz. Pişirme işlemiyle en hızlı vitaminler kaybolur. Mineraller
organik içeriklerini kaybeder ve toprakta, denizde ya da kayalarda bulundukları
temel hale döner.
26. Genel olarak, yiyeceklerin 45 derecenin üzerinde
pişirilmesi enzimleri yok ediyor. Çünkü enzimler 40 derecede bozulmaya
başlıyor. Pişen yiyecekler enzimlerden yoksun kalıyor, daha da kötüsü pişirme
işlemi yiyeceklerin moleküler yapısını da bozarak, toksin hale çeviriyor.
27. Enzimler, besinlerin sindiriminde görev alırlar.
“Yaşam gücü” ya da “besinlerin enerjisi” olarak adlandırılırlar. Sözlük anlamı
mide salgısı gibi yaşayan hücrelerden meydana gelen ve sindirimdeki katalitik
etkide olduğu gibi belirli kimyasal değişimleri yapmak için uygun çeşitli
karışık organik maddeler demektir.
28. Detoks vücudu temizlemek olduğu kadar zihni de
temizlemek olduğundan, detoks zamanlarında ağır, stresli işler yapılmaması,
yoğun telefon trafiğinden uzak durulması, mümkünse doğada vakit geçirilmesi,
her anlamda arınmayı sağlayacaktır kanısındayım.
29. Detoksun en önemli etkisi vücudun tüm
organlarını, özellikle cildi, solunum sistemini etkilemesidir.
30. Elbette, tüm gezegenimiz için en önemli
maddelerden biri olan su üzerine on binlerce araştırma var. Bunlardan biri de
suyun biyolojik kalitesi. Bu ölçü birimi Fransız Andre Bovis tarafından
geliştirilmiştir ve Bovis ölçü birimi olarak adlandırılmıştır. Bu birime göre
insanların sağlıklı kalabilmesi için tüketilen gıdanın, Bovis değerinin
6500’den yüksek olması gerekir.
31. Taze toplanmış sebzelerin 8 bin ile 10 bin arasında
Bovis değerleri vardır, ancak market raflarında bekledikten ve pişirildikten
sonra bazı durumlarda enerji değerleri 200’e kadar düşebiliyor.
32. Fuller’in keşiflerinden biri olan, Vector
equilibrium isimli çok yönlü geometrik form incelendiğinde, bu formun aslında
yaşam çiçeği formu olduğu, Anadolu’da, Sümerlerde Çin ve Mısır’da da
kullanıldığı anlaşılıyor.
Fuller, mimaride bir mekânı en az gereçle örtme
olanağı sağlayan “jeodezik kubbe”yi de tasarlayan kişidir.
33. Fibonacci dizisi, her sayının kendinden
öncekiyle toplanması sonucu oluşan bir sayı dizisidir. Bu dizide sayılar
birbirleriyle oranlandığında altın oran ortaya çıkar, yani bir sayı kendisinden
önceki sayıya bölündüğünde altın orana gittikçe yaklaşan başka bir dizi elde edilir.
Fibonacci sayı dizisindeki sayıların birbirleriyle
oranı olan ve altın oran denilen 1,618 sayısı doğada, sanatta ve hayatın her
alanında görülen ve estetikle bağdaştırılan bir sayıdır.
34. Royal Raymond Rife 1920’li yıllarda titreşim
tıbbının temellerini attı. Rife, virüsleri canlı olarak gözlemleyebilen ilk
bilimadamı.
35. Manyetik titreşim, doku ve organlara içindeki
DNA düzeyinde etki ederek, sinir sistemi, kalp-damar sistemi, kemik, sindirim
gibi akut veya kronik rahatsızlıkları daha çok erken safhasında saptayabilmektedir.
Manyetik titreşimle bedenin genel iyilik durumu ve olası riskleri, kişinin
genetik yatkınlığına göre tespit edilmektedir. Manyetik titreşim ve bitkisel
terapi, alopatik tıp terapisi gibi diğer terapi yöntemleri ile birlikte
yapılabilmektedir.
36. Nörobilimciler, kalpte
sadece 40.000 sinir hücresi (nöron) olduğunu ve
kalbin bağımsız bir sinir sistemine sahip olmasından dolayı bu yapıyı “kalpteki
beyin” olarak adlandırıyorlar. Buna ek olarak, kalp elektromanyetik alanı,
beynin elektromanyetik alanından 5 bin kat geniştir ve bu alan manyetometre ile
fiziksel-madde beden boyundan 10 fit daha fazla uzunlukta diye tarif
edilebilir.
37. Kalbin içindeki sinir sistemi, nörokardiyolojik
ismiyle kalp beyni, beyindeki öğrenme merkezlerinden, serebral korteksten
bağımsız öğrenme, hatırlama, işlevsel kararlar alabilme fonksiyonlarına
sahiptir.
38. Kalbimizin algı, idrak, duygusal işlem gibi üst
beyin merkezlerini etkileyen sinyalleri de yine beyne sürekli olarak yolladığı
pek çok deneyle ispatlanmıştır.
39. Kalbin enerji alanının, beynin enerji alanından
daha geniş olması, kalpten beyne iletilen duygu ve bilgilerin, beyin
fonksiyonları üzerinde çok büyük etkilere sahiptir. Bu duygular, yüksek sezgi,
mutluluk, haz, bolluk ve refah bilinci gibi duygulardır.
40. Deneysel çalışmalardan elde edilen bulgulara
göre, hem beyin hem de kalp gelecekte olacak bir olay gerçekleşmeden önce
olayın bilgisini alıp cevap verebilmektedir. Daha da şaşırtıcı olanı, kalp
beyinden çok önce bu “sezgisel” bilgiyi algılıyor.
Yorumlar
Yorum Gönder