Atatürk Din Düşmanı Değildi / Ali Kuzu
1. Atatürk’ü, yaptığı işlerle tanımak güçtür; onu, yaşadığı
hayat ve düşündüğü şeylerin maddi ölçülere sığmayan yüksek felsefesi ile
tanımalıyız. O, gittikçe farkına varılan derin bir psikolog, fikirleri istediği
kalıba döken bir mantıkçı, dünyaya yol gösteren bir terbiyeci ve nihayet
filozofların düşündüğü Büyük İnsan Modeli’dir!
2. Unutmayın! Dünyada Yahudi ırkından daha gizemli,
daha ilginç, daha ölümcül bir ırk yoktur. Bu ırkın hakkından da yine o küçük
gördükleri Türk ırkı gelecektir.
3. Mustafa Kemal’in babası Ali Rıza Efendi’nin dedeleri,
Makedonya’nın Osmanlı Devleti’nin eline geçmesinden sonra, Osmanlı’nın
Balkanlarda kalıcılık sağlama politikası gereği Anadolu’dan Rumeli’ye getirilen
Türkmenlerdendi. Ali Rıza Efendi’nin dedeleri, Konya-Karamanya da Aydın
Söke’den göçürülerek, önce Vidin, daha sonra da Serez’e gelmişler ve 3.
Selim’in Nizam-ı Cedid düzenlemeleri döneminde, 1827 Osmanlı-Rus Savaşı’nı
Osmanlı’nın kaybetmesiyle meydana gelen otorite boşluğundan yararlanarak ortaya
çıkan Bulgar, Yunan, Sırp eşkıya ve çetelerinin taşkınlıkları döneminde
Selanik’e yerleşmişlerdir.
4. Ali Rıza Efendi’nin babası, Kırmızı Hafız
Ahmet’ti. Ali Rıza Efendi, Selanik nüfusuna ‘Karakocalılar Yörük taifesinden’
olarak kaydedildi. Osmanlı’nın iskan politikası gereği Rumeli’ye göçürülen ve
Ali Rıza Efendi’nin baba soyunu oluşturan ‘Karakocalı Türkmenleri’ Anadolu’da
Konya-Karaman ve Aydın-Söke taraflarında yerleşik idiler.
5. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım ise 1857
yılında Selanik yakınlarındaki Langaza’da doğdu.
6. Zübeyde Hanım’ın ataları Konya Yörüklerindendi.
Baba soyu olarak, Evlad-ı Fatihan’dı. Zübeyde Hanım sık sık: “Soyumuz
Yörük’tür, Konya-Karaman yöresinden buraya gelmişiz. Babam Feyzullah Efendi’nin
büyük amcası Konya’da kalmış, Mevlana Dergâhı’na girmiş, orada Yörüklüğü tutmuş.”
der.
7. Zübeyde Hanım’ın ataları Konya-Karaman’dan Rumeli’ye
gelen ve bundan dolayı da Rumeli’deki diğer Yörük gruplarından farklı
olarak“Konyarlar” adıyla anılan Yörüklerdendi. Konyarlar, Konya-Karaman’dan
Fatih Sultan Mehmet döneminde, 1466’da Karamanoğulları etkisiz hale
getirildikten sonra Rumeli’ye göçürülerek iskan edilmişlerdi.
8. Zübeyde Hanım’ın en değer verdiği özel eşyaları
arasında Zemzem kabı, değişik tespihler, seccadeler ve bir Kur’an-ı Kerim gibi
dinî amaçlı eşyalar başta gelirdi.
9. Anne Zübeyde’nin oğlu Mustafa için seçtiği yol da
buydu. O oğlunun sarıklı hocalar elindeki mahalle mektebine verilerek, ileride
sarıklı bir hoca yahut âlim olmasını istiyordu.
10. Atatürk, bütün hayatı boyunca, ölümdenkorkmayan
ve ölüme meydan okuyan, tabir yerindeyse gözünü budaktan esirgemeyen bir
kahramandı. Hakkında çıkarılan idam kararlarına, düşman kurşunlarına
aldırmayan, cephedeki savaşı karargahtan yöneten bir komutan, savaş
meydanlarında en önde, bazen de siperlerin içinde Mehmetçik’le omuz omuza nöbet
tutan, kurşunlara karşı göğsünü siber eden bir askerdi.
11. Cumhuriyetin kurulmasının ardından Masonlar, CHP
kadroları içinde örgütlenmeye başladılar. Atatürk, 1935 yılında, bu Masonik
örgütlenmenin farkına vararak locaları kapatma kararı aldı.
12. Bir önder
olan Mustafa Kemal Atatürk, Türk toplumunu çağdaş uygarlık istikametine doğru dönüştürmek
için giriştiği inkılaplarında öncelikli olarak Türk milletinin köklü manevi
değerlerine dayanmıştır. Onun belirgin olarak göze çarpan başarısı, dini doğru
bir şekilde anlaması ve ondan ülkenin dirilmesi ve kalkınması için hakkıyla
yararlanmasıdır.
13. “Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanın emrine
uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünce ve tefekküre karşı
değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya
çalışıyoruz, kasta ve fiile dayanan bağnaz hareketlerden sakınıyoruz.
Gericilere fırsat vermeyeceğiz.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
14. “Milletimiz dil ve din gibi kuvvetli iki
hazineye sahiptir. Bu faziletleri hiçbir kuvvet milletimizin kalp ve
vicdanından çekip alamayacaktır ve alamaz.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
15. “Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve
dinimizin ahkâmını eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert dinini, diyanetini,
imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
16. Atatürk
çıkarcıların, cahillerin ve yobazların elinde bir kazanç aracı, bir hurafeler,
batıl inanışlar dolabı haline gelmiş, yüzyıllardır her türlü ileri atılıma,
ileri düşünceye engel olan dinin çürümüş, bozulmuş zevahiri ile savaştı.
Atatürk dinle değil, din adına oynanan trajedi ile din adına ulusu medeniyet
dünyasından ayıran, ulusu cahil bırakan, geri bırakan, yoksul bırakan kafa ile
düşünce ile inanışla savaştı.
17. Bu bakımdan cumhuriyetin en büyük eseri laiklik devrimidir.
Cumhuriyetçilik, halkçılık, devletçilik, milliyetçilik, devrimcilik ancak laik
bir düşüncenin temelleri üzerinde yükselebilir.
18. “Bütün yurttaşların kanun karşısında eşit
tutulması” demek olan halkçılık ancak laiklikle mümkündür. Çünkü içinde çeşitli
dinlere bağlı uyrukları toplayan bir devlet, din ve dünya işlerini tamamıyla
birbirinden ayırmayacak olursa, her din mensubu için ayrı ayrı kanunlar
uygulamak zorunda kalacaktır ki bu durum, bütün fertlere kanun karşısında eşit
muamele yapmayı imkansız kılacağı gibi devletin siyasi bütünlüğünü de tehlikeye
düşürecektir.
19. Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz çünkü demokrasinin
ilk şartı, fikir ve vicdan hürriyetidir.
20. Laik olmayan ulusun bağımsızlığının da bir
anlamı yoktur. Çünkü bayrağı hür fakat fikir ve vicdanı tutsak bir ulus,
acınacak bir topluluktan başka bir şey değildir.
21. Hele laik olmayan bir ulusun hürriyeti ise
tartışma konusu bile olamaz. Orada hürriyet, korkunç ve tehlikeli bir kelimeden
başka bir şey değildir.
22. Atatürk’ün
baştanbaşa kahramanlıklar, başarılar ile dolu hayatında, mutlaka kötüleyecek
bir tarafı keşfetme çabasında bulunanlar, onun laiklik hususunda gösterdiği
titiz tutumdan dolayı rahatsızlık duyarlar. İslam’ın ruhunun laikliğe uygun
olmadığını söyleyenlerin bir bölümü teokratik zihniyetteki aşırı tutuculardır.
Diğerleri ise, din ve İslam’a karşı olan düşünceye sahip olanlardır.
23. 23 Nisan
1920 cuma günü, Ankara’nın Ulus semtinde, Hacı Bayram Veli Camii’nde kılınan
cuma namazından sonra Peygamberimizin Sancak-ı Şerif-i ve Sakal-ı Şerifi
taşınarak tekbirlerle, salat-u selamlarla, şimdi Ulus Meydanı altında müze olan
meclis binasına gelinmiş, kesilen kurbanlardan, yapılan dualardan sonra saat
13.45’ten en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Beyin başkanlığında 120
milletvekiliyle Türkiye Büyük Millet Meclisi açılıp tarihî görevine
başlamıştır.
24. Cumhuriyet öncesi ilk Türkçe hutbe, 22 Kasım1922
tarihinde İstanbul Fatih Camii’nde Kırşehir Milletvekili Müfit Kurutluoğlu
tarafından okunmuştur. Bu hutbede Allah’a övgü, Peygamber’e de dua kısımları
hariç hepsi Türkçe okunmuştur.
25. 21 Şubat
1925 tarihinde de TBMM’de Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi görüşülürken,
hutbelerin Türkçe okunması konusunda konuşmalar yapılmıştır. 1927 yılında
hutbelerin Türkçe okunması emrini M. Rıfat Börekçizade vermiş, 1932 yılından
itibaren de Türkiye’de tüm camilerde hutbeler Türkçe okutulmuştur.
26. Günümüzde ise Diyanet İşleri Başkanlığı’nca
hutbelerin hazırlanması, incelenmesi ve cemaate sunulması aşamalarında en iyi sonuca
ulaşabilmek için başkanlık merkezinde bir başkan yardımcısının, il ve ilçelerde
ise ilgili müftülerin başkanlığında “Hutbe Hazırlama Komisyonu”
oluşturulmuştur. Bu hutbeler çeşitli incelemelerden ve güncellemelerden sonra
Diyanet Aylık Dergisi’nin eki olarak veya Diyanet’in internet sayfasında
yayınlanmaktadır.
27. Halkı genel durumdan haberdar etmek son derece
önemlidir. Çünkü her şey açık söylendiği zaman halkın beyni faaliyet halinde
bulunacak iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek
şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir.
28. Hutbeyi verenlerin siyasi olayları, sosyal ve
medeni olayları her gün izlemeleri zorunludur. Bunlar bilinmediği takdirde
halka yanlış aşılamalar yapılmış olur. Bu nedenle, hutbeler tamamen Türkçe ve
günün gereklerine uygun olmalıdır. Ve olacaktır.
29. Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Onun
mücadele ettiği, din maskesi altında insanların sömürülmesi, dini kullanarak
kendine makam, mevki ve çıkar sağlayarak dini yozlaştıranlardır.
30. İlk TBMM’nin 337 üyesinin 53’ü din adamıdır.
Onun (MUSTAFA KEMAL ATATÜRK) meclis
başkanlığı döneminde, 3 Mart 1924 tarihinde çıkarılan 429 Sayılı Kanun’la Diyanet
İşleri Başkanlığı kurulmuş, dinî müesseselerin, cami ve mescitlerin yönetimi,
müftü, vaiz, imam hatip ve müezzin-kayyımların tayin ve azilleri bu teşkilata
verilmiştir.
31. Atatürk, “Her kişi kendi dinini, din işlerini,
imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası okuldur.” diyerek, imam-hatip
okullarını ve ilahiyat fakültesini açmıştır.
32. Zaten Atatürk’e göre de Kur’an-ı Kerim’in Türkçeye
çevrilmesinin amacının da halkı aydınlatmak ve inançlı milletimizin bireylerini
körü körüne bilmeden tekrardan korumaktır. O, bu gerçeği şu söylemleriyle
belirtiyor:
“Kur’an-ı Kerim’in tercüme edilmesini emrettim… İlk
defa olarak Türkçeye tercüme ediliyor. Hz. Muhammed’in hayatına ait bir kitabın
tercüme edilmesi için de emir verdim. Halk, tekrarlanmakta bulunan bir şey
mevcut olduğunu ve din işleriyle ilgili kimselerin derdi ancak kendi
karınlarını doyurup, başka bir işleri olmadığını bilsin.”
Yine bu konuyla ilgili olarak: “Türkler dinlerinin
ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kur’an Türkçe olmalıdır.” ve “Türk,
Kur’an’ın arkasından koşuyor. Fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde ne var
bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım, arkasından koştuğu kitapta
neler olduğunu Türk anlasın.” demektedir.
33. Aslında Kur’an-ı Kerim ilk kez Türkçeye 1338
yılında Çağatay lehçesiyle çevrilmişti ancak bu çeviri Osmanlı Türklerinin
ihtiyacını karşılamaktan oldukça uzaktı.
34. Cumhuriyetin ilk Kur’an tefsiri, Atatürk’ün
isteğiyle hazırlatılan, Konyalı Mehmet Vehbi Efendi’nin “Hülasatü’l Beyan
Tefsir’l Kur’an” adlı eseriydi.
35. Atatürk’ün İslam’ın temel kaynağı Kur’an-ı
Kerim’i Türkçeye tercüme ettirmiş olması, Kur’an’ın mantığına da uygundur.
Atatürk Kur’an’ı Türkçeye tercüme ettirerek, yüzyıllardır ihmal edilmiş bir
Kur’an hükmünü, “Biz onu anlaşılsın diye indirdik”i uygulamıştır.
36. İslam dinini gerçekten bilen pek çok yerli ve
yabancı bilim adamına göre Atatürk, Hz. Peygamber’den sonra İslamiyet’e en
büyük hizmetleri yapan kişidir.
37. Atatürk’ün İslam dinine yaptığı hizmetleri özet
olarak şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Kur’an’ı, ilk kez Türkçeye çevirtti, bastırdı ve
ücretsiz dağıttırdı. “Ben Müslüman’ım diyen Türk insani dinini anlamaya
başladı. (1927, İsmail Hakkı İzmirli’nin çevirisi.)
2- Kur’an’ın
bilimsel tefsirini yaptırdı, bastırdı ve ücretsiz dağıttırdı. (Hak Dini Kur’an
Dili ismi ile 1936 yılında Elmalılı Hamdi Yazır)
3- İmam
Buharı’nın sağlam hadislerinin çevrisini yaptırdı ve aynı şekilde halka
ulaşmasını sağladı. (1932, Ahmet Nazım, Kamil Miras)
4- Arapça okunan ve dinleyenin anlamadığı, hutbe
okuma işini Türkçeye dönüştürdü. (1932)
5- Camilerin din görevlisi ihtiyacını karşılamak için
“İmam-Hatip Okulları” açtı.
38. 3 Mart
1924’te, 29 yerde İmam-Hatip Okulu açıldı. Aynı yıl 9 yerde Kur’an kursu
açıldı. 21 Nisan 1924’te, Darülfünun içinde İlahiyat Fakültesi açıldı. (Daha
sonra adı İslam Tetkikleri Enstitüsü oldu.)
39. 1928’de, Fuat Köprülü başkanlığında hazırlanan ve
içinde “camilere sıra konulup orada oturulsun; ayakkabıyla girilsin, ibadet
müzikle yapılsın” gibi önerilerin bulunduğu din reformu Mustafa Kemal
tarafından reddedildi.
40. 28 Ekim 1930’da, ilkokulların 5. sınıf
öğrencilerine perşembe günleri din dersi verilmesi uygulaması başlatıldı.
Yorumlar
Yorum Gönder